Modernizm aslında siyasal bir terim. Değişikliklere açık olunan, genelde değişikliklerin tümünü yalnızca yenilik olduğu için olumlayan bir bakış açısı. Bu dönemde bir tür yenilikçilik ritüeli sözkonusu.
Sanatta ise modernlik resim ağırlıklı bir ekol. Modern resim 1885-1939 arası döneme denk gelir. Kübizmden, suprematizme dek onlarca ekol bu kadar kısa bir sürede ama oldukça geniş bir coğrafyada ortaya çıkmış.
1945-1989 arası ise post-modern dönem oldu ve sanatta yalnızca modernlerin taklidi veya yorumlanması yaratılabildi. Ancak dansta, istisna olarak modern dans bu dönemde tanımlandı. Yani böylelikle anlıyoruz ki aynı akım farklı sanat dallarında farklı yerlerde ve zamanlarda oluşabilir. Bir de modern resim ile modern dans, yani 2 farklı sanat dalı, aynı ideolojide farklı / karşıt olgular, ürünler, sanatçılar ortaya çıkarabilir. Bunu olağan karşılamak gerekli, çünkü aynı vektörler farklı noktalardan yola çıkarır ve farklı yerlere vardırır ki ayrıca vektörler zaman ve mekan değişimlerinde birebir aynı kalmaz.
Siyasal açıdan 1989-2001 (Berlin Duvarı’nın yıkılışından 11 Eylül’de İkizi Kuleler’in yıkılışına dek) post-post-modern veya post-2-modern dönem oldu.
11 Eylül 2001’den beridir ise, post-3-modern kültürel / siyasal momentini yaşıyoruz.
Bu dönemin temel özelliği, öncü sanatın tüm sanat dalarında tükenmesi.
Modern dansın 2 öncü vektörü olan ‘buto’ post-modernin panzehiri, ‘tanztheater’ ise onun işbirlikçisi oldu.
Buto da tükendi, çünkü Japonya tükendi. Japonya artık 2 atom bombası kurbanı bir ülke değil, başkenti Tokyo’yu son model füzelerle koruyan bir askeri dev.
Bu durumda çok önemli bir fazlamız var: Boş alan. ‘Ma’ gerçekten gerçekleşti. Buto’nun erkek dansçıları tükendiler ama geleceğin yolunu da açtılar.
Şimdi ve burada modern dansın bu momenti nasıl bir şey olabilir?
Öncelikle, duygu dansı değil, düşünce dansı olacak. (Bakınız: Düşünce Dansı Nasıl Bir Şey Olabilir?’ metni.)
Sonrasında, kadın egemen değil, egemensiz olacak. (Bakınız: ‘Modern Dansta Matriyarkalite Problematiği’ metni.)
Devamında, Schehner’in savını değiller bir biçimde, çokkültürlü değil, kültür-kimliksiz veya köksüz olacak. (Bakınız: Carolyn Carlson’un koreografileri.)
Asla evi olmayacak. (Bakınız: Ursula K. le Guin’in ‘Mülksüzler’ ve ‘Daima Eve Dönüş’ romanları ve onların taoist-anarşist pozisyonu ama geri kalanlarının negasyonu.)
Demek ki diğer sanat dallarında olduğu gibi, modern dansta da bu tarihsel momentte öncülük tükenmiş ama yeni epsilonlar çoktan yaratılmış durumda.
(24 Nisan 2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder