1 Mart 2012 Perşembe

Dansı Fotoğraflamak





Şunların kineziyolojik / motor duyu-dilsel / danssal-fotografik enstantanelerini yakalayabilmeyi düşledim, düşlerim, düşleyeceğim:

1960’larda Leni Riefenstahl’ın fotoğrafladığı, tamtamlarla dans eden, zenci genç erkek dansçıların arasında, 20 yaşında kendim olarak zıplarkenki varsayımsal bir enstantane. Foto-montaj da olabilir, çünkü basketbol oynamışlığım olduğundan iyi zıplarım, zıplamış fotolarım da var. (1960 doğumluyum ve dedemin dedesi bir zenci imiş, o nedenle aşil tendonum ülkedaşlarımınkinin 2-3 katı uzunluktadır.)

1967’de 2 metreden başaşağı bir cam kırığına pike yapınca, izini hala taşıdığım yaranın açılmasının yüzde birlik saniyelerle enstantaneleri.Yere çarpmadan önceki son saniyedeki onda bir saniyelik debelenmelerim tam bir performans gösterisiydi, çünkü başıma geleceği anlamıştım.

1975’te depar atmış olarak koşarken, boş sandığım ama aslında camla dolu çerçevenin içine kafayla yatay dalış yapma anlarım: Camın patlayıp un ufak oluşunun 100 karesi. Tuhaftır ama alnımda bir çizik bile açılmamıştı ama saçlarım milimetre küplük yüzlerce cam kırığıyla dolmuştu.

1979’da basketbol potasına çift elle top gömerkenki dansımın çok kareli enstantanesi: Dikey eksenim çevresinde dönmezdim ve bu beni mermi gibi ileri fırlatırdı: Bir şizofrenin geleceğe fütürolojik dalışı. Hiç ıskalamazdım. Iskalamadım da…

1982’de bir performans gösterisinde kendini 5 metreden vurduran adamın, kurşunu yedikten sonraki ilk beden spazmının tam boy kadrajda çekilmiş yüzde bir saniyelik enstantanesi.

1983’te Gayrettepe’de DAL’da elektrik yediğimde bedenimin sıçramasının enstantanesi. Az kaldı karşı duvara vuruyordum. Eğer açı alırdıysa, işkencecilerin kendi aralarında gülüşmelerini de kadraja sokardım. Otuz saniyelik 50 kare yeterdi.

1984’te bir Buto dansçısının ayaklarından halatla asılı olduğu gökdelenden, ipin kopması nedeniyle kafa üstü yere çakıldığı enstantanenin yarımıncı saniyesi: Kafatasının yarılıp beynin ve kanın fışkırdığı an.

1985’te BÜO tarafından reddedilen ‘İsimsiz’ başlıklı modern dans koreografimi önsahneleme çalışmalarımdan herhangi bir an: Üzerimde tek bir mayoyla öğrenci işleri bürosunun önünden geçerken, orasının bir devlet dairesi olduğu belirterek kovulduğum an olabilir. (Sesli fotoğraf mümkün.)

1990’da 42 kilometre pike yapan kişi en yüksek hıza ulaştığı anda bir enstantane: Suratı ivmeden büzülmüşken ve müthiş hızın sarhoşluğundayken. Buna ‘dans vurgunu’ denebilir pekala.

1992’de ışıkçı olarak içinde yer aldığım ‘Yeşil Üzümler’ projesindeki, ‘Zeynep Günsür - Ziya Azazi - Mustafa Kaplan’ üçlü eküri dans parçasının herhangi bir enstantanesi. Türkiye’de böyle bir güzelliğin başarılmışlığına hala aklım ermiyor.

1995’te ‘Güneş Sirki’nde herhangi bir figüran olarak kendim: Mümkünse, çırılçıplak kadın dansçılardan birine temas ederken (cinsel dürtülerle değil, tümüyle motor dil nedeniyle). Şarkı söylüyor olmayayım, sesim korkunçtur.

1997’de burnumun dibinde burun buruna giren 2 araba. Hatalı sollama nedeniyle aynı şerite düştüler. 2 araba çarpıştı, yerden en az 1 metre yükseldi ve yere düştü. Bir an herşey durdu. Arabalardan duman yükselmeye başladı. Küçük olan arabadan kazaya neden olan gençkızı çıkardım. Sonra da olay yerinden uzaklaştım, çünkü o sıralar asker kaçağıydım. Dolayısıyla o hanım kendini kimin kurtardığını hiç bilmedi. Bu benim için ölümün bir dansıydı. Kimse de ölmedi ama ölebilirdi.

1998’de Carlos Saura’nın ‘Tango’ filminde Latin Amerika faşizmi tangosunda erkek dansçılardan birinin enstantanesi.

1999’da Taksim Sahnesi’nde ZUN (erkek ve kadın ama genç ve çok çok güzel) dansçıları çırılçıplak sahnedeyken seyircilerin yüzündeki ifade, özellikle yer göstericininki. Çeneleri düşmüştü.

2001’de ‘Tanztheater’ koreografı Pina Bausch’a faşizm hakkında ne düşündüğünü sorduğumda, sevgiden söz etmeyi istediğini belirtenki yarımıncı saniyedeki matriyarkal faşist gülümsemesi: “Yavrularım gelin, hepinizin annesiyim” ifadesi. (8 çocuğu evlat edinmiş, eski şarkıcı Yasemin Kumral’ın da öyle bir bakışı vardı.)

2003’te burnumun dibinde tekerini patlatıp, Galatasaray’daki İngiliz Konsolosluğu’na tam gaz girip havaya uçan ve uçuran adamın patlamanın ilk mikro saniyelerinde gövdesinin lime lime oluşu: İkinci ölüm dansı.

2060’ta 100 yaşındayken yaşamımın ilk orgazmının spazmını raksederkenki enstantane, farz-ı mahal.

Dipnot: Çok dar ve öznel bir perspektif oldu ama o denli de keyifli oldu. Ek: ‘Dans bu değildir’ diyeceklerin, itiraz yazmadan önce, 20. Yüzyıl modern dans ve performans tarihini bir okumalarını öneririm.

(Nisan 2005)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder