2 Mart 2012 Cuma

Post-3-Modern Dansın Problematikleri

Giriş

Post-modern siyasal dönem, 1986’da perestroykayla, Challenger ve Çernobil faciasıyla bitti. Post-2-modern dönem 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler faciasıyla bitti. Şimdilerde, Post-3-modern dönemdeyiz. (Onun hangi faciayla biteceğin henüz bilmiyoruz ama orta boy 1 tane umuluyor.)

Modern dans denilen, post-modern siyasal dönemde, ‘Tanztheater’ ve ‘Butoh’ olarak, 2. Dünya Savaşı’nın 2 faşisti ve 2 yenileni olan Almanya ve Japonya’dan çıkıp, sırasıyla kadın ve erkek ağırlıklı olarak tezahür etti.

Bu tür siyasal-sanatsal eşleniksizlikler tarihte bolca görülür. Modern resim 1885-1945 arasında egemenken, modern dans 1965’lerden sonra sanatsal olarak tırmandı.

Şu anda dünya, dansta hala post-modern zamanı / dönemi yaşıyor. Öncü sanatın öldüğüne ilişkin savlar var. Ancak, tarihte öncülüğün bittiğini hiç görmedik. Ayrıca, öncü olmayan sanat ürünü sanat değildir. (Dolayısıyla sanatın yapılmadığı, belli bir sanat dalından vazgeçildiği, örneğin toplama kampları ertesi nedeniyle, şiir yazılamayacağının savlandığı durumlar vardır. Rimbaud da şiirden vazgeçip köle ticareti yapmıştı, yani sentez olamayınca, durgu veya dekadans da olabilir.)

Bu nedenle biz, post-3-modern koşullar altında, eşleniklik olsun diye değil, öncülüğe başlamışlık babında, post-3-modern dansın sorunsallarını irdeliyoruz.

Aşağıda bunlardan 3 tanesini seçtik.

1.        2000’lerde Avangard Nasıl Bir Şey olabilir?
2.        Modern Dansın Geleceği 1
3.        Modern Dansın Geleceği 2

***

2000’lerde Avangard Dans Nasıl Bir Şey Olabilir?

·         Düşünce dansı öncüdür ve henüz tam gerçekleştirilmemiştir. Bu nedenle, bu alanda tümdengelim, uygulanacak yöntem olacaktır. Ancak, didaktik ve moralite, yani ‘-meli’cilik geçersizdir, hatta ahlaki çıkarsamacılık bile geçersizdir. Yalnızca, elimizde tümevarım yapacak denli malzeme henüz birikmedi, onu biliyoruz.

·         Sanatsal açıdan çokdallıdır. Çokdisiplinli ve disiplinlerarasıdır.

·         Sinestezi-simülasyon sentezini / praksisini dener. Bu, şu demektir: Nasıl ki uçuş simülasyonu, gerçek kadar duygusal tepki yaratıyorsa, sinestezi simülasyonu da, 5 duyu-dilin tüm 2’li, 3’lü, 4’lü, 5’lü permütasyonlarını yaratır. Bu gösteri akış çizelgesinin tümelidir.

·         ‘Mimesis-temsil-simülasyon’ (farklı kültürel modlarda sanatın işlevi olarak) sentezini / praksisini yaratır. (n=3+1)

·         ‘Düş-hayal-trans’ sentezini / praksisini yaratır. (n=3+1)

·         ‘Mimesis-temsil-simülasyon’ sentezi / praksisi ile ve ayrı ayrı öğeleriyle; ‘düş-hayal-trans’ sentezinin ve ayrı ayrı öğelerinin sentezini / praksisini dener. (n > 100)

·         Işık heykel ve 4 boyutlu dans (300’deki dişi kahin planı) gibi epsilon örnekleri görülmüştür. Demek ki aradğımız şey yapılabilir durumdadır.

·         Durguları görünür kılar. Bunun için, heykelde boşluğun görünür kılınmasına benzer bir akıl yürütme kullanabilir, kullanmayabilir de. Farklı dalga boylarında ekim yapılan fotoğraf tekniği kullanılabilir, kullanılmayabilir de…

·         Motor dilinin soyutlama düzeyini ilerletmesi gerekir. Modern dans bile, motor duyu-dilde hala aritmetik düzeyinde. Motor dil kendi üzerine konuşabilir olmalı, yani kalkülüs ve mecaz kullanabilmeli.

·         Deneyselliklere açık olmalı. Hangi deneyselliklerin yapılacağı söylenemese gerek ama yapılmaması gereken deneysellikler, çocukların ilk aklına gelen düzeyde şeyler. Örnekse: ‘Roseland’da kadın-erkek ilişikisi, ‘ayağa basma’ gibi basit ve banal bir şeyle simgelenir.

·         Güzel olanla değil, çıplak olanla uğraşır. Çıplak olan güzelse, onunla da uğraşır. Çıplak olan çoğunluk çirkindir, o zaman da çirkinle uğraşır.

·         Öncü dans bir zorunluluk değildir ama öncü olmayan sanat da, hemen hemen hiç bir zaman sanat olamamıştır (bu istisnalar sanatın abisleridir). Ya da başka bir deyişle: Geleneksel sanat, eksik bir sanattır. Modern dans da buna dahildir, 1900’lerin ‘auststücktanz’ı ile ‘ 2000’lerin ‘tanztheater’i özde ve tözde aynı şeylerdir.

·         Dans, öncü sanatlıkta (Butoh nedeniyle 1980’ler densin) 1 kez öne geçmiş, sonra geri düşmüştür. Yeniden başa geçebilir, geçmeyebilir de. Bunun için, sinemaya başvurması, neredeyse zorunludur, zaten çoktan başvurdu bile. Bu konudaki örnekler (‘danskameraistanbul’ 1. şenliğinde gösterilen örneklerin gösterdiği üzere) başarısızlığın bile çok altındadır.

·         Dans filminin (dansın da), yaşamın Piaget evrelerine bir yorum getirmesi gerek. Bu konuda film, sahneden daha avantajlı durumda. Dansta çirkinlik, tiyatrodakinden daha çok sırıtıyor.

·         Dansın ayral yorumu gerek. Örneğin eşcinsel erkek dansı yok ama eşcinsel erkek dansçı çok. Ve kadınlar için de…

·         Dansın, japon baletler için devinim yorumu gibi, kültürlerarası bir yorumu gerek. Bununla çokdilli ‘Mahabharata’ yorumu kastedilmiyor. Kültüroloji yok ki interkültüroloji olsun.

·         Dans, güzelin yerine, bilimin doğrusu, felsefenin / ahlakın iyisi gibi bir değer koyabilmeli. Düşünce dansı yapılabiliyorsa, bu da yapılabilir.

·         Dansa nötroseksüalite katılabilmeli. Nasılını henüz bilmiyorum.

·         Motor duyu-dili bir dil ve ötedil durumuna getirmek gerekli. Motor dille mecaz anlatım yapılabilmeli ve bu da tiyatronun mecazi mimik ve jestlerinden başka bir şey olmalı.

·         Söz, mümkünse mantık ve matematik, yani ötelenmiş olarak motor dile katılmalı. Dansın geometresi zaten var. Bu da yapılabilir.

·         Dansın motor dili kullanıyor olması onu, asal duyu-dilli yapar. Ötesöz ve saf müzik, bu konuda birçok avantaja sahip. Bunun benzerlerini dans da yaratabilir.

***

Modern Dansın Geleceği 1

Modern dans ortaya çıktığında kültürel / tarihsel moment post-modern olan idi. Yani, daha baştan adlandırma sorunumuz var idi ve bu durum sürecek.

‘Tanztheater’ ve ‘Butoh’, 2. Dünya Savaşı ertesinde, onun 2 faşisti Almanya ve Japonya’da icat edildi. Bu bir göstergedir.

1990 ertesindeki Doğu Bloku çöküşünden ve 11 Eylül 2001’den muaf olarak, yıl 2000’de modern dansın politiko-estetik ve estetiko-politik dayanakları ortadan kalkmıştı. Böylesi örnekler, girdabın kendi iç akışkanlığı gibi, aynen sürebilir veya başka bir şeye dönüşebilir.

Açıklama: Japon kültürologlar, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki’nin mazlumluğunu artık taşımadığını belirttiler. Bunun açıklaması şöyle: 2006 Lübnan Savaşı ile İsrail artık toplama kampı mazlumu olmadığını kanıtladı. (Şerh: Aslında bunu 1946’da, Terör Çağı’nın ilk başlatan olay sayılan, bir otelin bombalanması ve ölenlerin üçte birinin Musevi olmasıyla kanıtlamıştı ama tarihçiler geç ayıyor, olağandır, onlar da insan.)

Modern dansın geleceğini üstlenecekler, bugünün bariz mazlumları olan Afrika ülkeleri değil, şimdilik bu bariz.

Modern dans, artık faşizmin yenilgisinin öfkesinden ve negatif libidosundan değil, demokrasinin durgunluğunun huzurundan beslenmek durumunda. Rollo May’in ‘Yaratma Cesareti’nde belirttiği üzere, meditasyon insanı gevşetir ama yaratıcılığını da gevşetir. O nedenle, geçmişteki Barok veya Rokoko üslup gibi, dansta da ara kültür-yorumlardan geçebiliriz. Yani, bir tür duralama gibi.

Önemli vurgu: Modern dans, şimdi de geçmişte de, 3. Dünya’nın folklorikliğine veya güçsüz mazlumluğuna sığındığı ölçüde absürdleşti. TDR (The Drama Review) 1985-2000 arasında bunun epeyi örneğini kaydetti. (Şerh: ‘World dance’ ‘world music’ten çok farklıdır.)

Bu durumda:

Öte-dans geleceğe, ‘tümelleşmiş tekil zihin’lerde taşınacak. Örneğin, kadının dansı tek başına yaratılacak. Carolyn Carlsson bunu denedi ama o çok zayıf bir ışıktı. Modern dansta bizlere, üzerinde fizik çalıştığı maddenin radyasyonuyla ışıyacak Madam Curie’ler gerekli.

Keza:

Dehanın dansı hiç tasarlanmadı: Einstein’ın, Fasbbinder’in, Adorno’nun; yani, bilimin, sanatın, düşünün… Onların biyografilerini 1 sayfaya özümseyecek librettolar gerekli. Bunun için onlarla birlikte yanacak beyinler gerekli.

Artı:

‘Butoh’ bile batılı sayılabilir. Oysa Uzakdoğu Asya Metafiziği’ndeki, bedenin ‘tıp-sanat-spor-savaş-ibadet-sevişme’ tümleşikliğinin tüm tümelliğinin modern dansa aktarılması gerekli. Butocular bunu kadını sıfırlayarak yaptı (sonradan kadın butocu çıktı ama başta yoktu). İronik olarak, ‘tanztheater’ bunu erkeği sıfırlayarak yaptı. (İkisi de geçersizdi, bunu fazlasıyla gördük.)

‘Butoh’-‘tantztheater’ sentezi ve/ya praksisi aranacak.

‘Ma’ orada. Tıpkı takiyon gibi: Var-lık ama yok-luk gibi algılanıyor.

Modern geçmişte de, şimdi de, (yakın) gelecekte de modern dans, aşkınlık (transandentalizm) için tek işlevsel sanatsal metafiziksel araç konumunda. Fiziksel araçlarsa, henüz devreye girmedi.

O nedenle:

Kendini başkalaştırma dansı / raksı / büzik’i (Eski Türkçe’de dans ve/ya dansçı) uygulamaya başlayın. Ma’laşmaya başlayın. Siz değişirken, Evren de sizinle birlikte dans edecektir ve değişecektir, emin olun.

Denenmiştir. Sınanmıştır. Kazanmıştır. Buradadır. Şimdidedir.

***

Modern Dansın Geleceği 2

Modern resim, 1885’te başladı sayılır.

Modern dönem, 1 Eylül 1939’da (2. Dünya Savaşı başladığında) bitti.

Post-modern dönem, 6 Ağustos 1945’te (Hiroşima’ya atom bombası atıldığında) başladı.

Post-modern dönem, 14 Ocak 1990’da (Berlin Duvarı yıkıldığında) bitti. (1986 da olabilir.)

Post-post veya post-2-modern dönem 11 Eylül 2001’de (İkiz Kuleler yıkıldığında) bitti.

Post-3-modern dönem, 30 Aralık 2006’da (Saddam Hüseyin asıldığında) bitti. (Buna şerh koyalım.)

Demek ki şu an post-4-modern dönemdeyiz. (2.-…-5.-n. dönemler arasını geçiş dönemi ve tek parça bir yeni dönem de sayabiliriz.)

(Burada, siyasal ağırlıklı bir tarihleme ve yanısıra siyaset-sanat eşlenikliğini kabul ediyoruz demektir.)

Bu nedenle, ‘modern dansın geleceği’ dediğimizde, şimdilik post-5-modern dönemin ve ötesinin dansını kastediyoruz. 2050 gibi bir menzil varsayalım.

Eşdeğer ve üstüste binen kategoriler-paradigmalar olan Aristo Mantığı M.Ö. 300, Euclid Geometrisi M.Ö. 100 ve Newton Fiziği M.S. 1650 tarihlidir. Bu nedenle, eşlenik paradigmalarda zamansal veya mekansal çakışıklık aranmıyor. Aynı çakışmazlık dansta da oldu.

Post-modern dönemde, 2 makro moden dans kategorisi oluştu: Almanya’daki (kadın Pina Bausch patentli) ‘tanztheater’ ve Japonya’daki (çok erkek patentli) ‘buto’. (‘Ma’ metninde bunlar açımlandı.)

Post-modern dönem bittiğinde, ondan bağımsız olarak, bu ikisi de bitmişti.

Pina Bausch, yaratıcı olarak tükenmiş ve matriyarkal faşist olmuştu. Japonya ise, 1945-1990 arasındaki yaşadıklarıyla, butonun negatif yaratım nedeni olan 2 atom bombasının kurbanı olma niteliğini üzerinden çıkarmıştı.

‘The Drama Review’ dergisinden izleyebildiğimiz kadarıyla, dansta (ve tiyatroda da) öncü sanat sekteye uğramış duruma geldi.

Sanatçılar, olumsuz koşullarda daha iyi yaratıyor olmalılar ki barış içindeki G-7’den hiçbirşey çıkmıyor artık.

Bu, aslında çok çok iyi bir durum. Ortada bir boşluk var. Demek ki bir özgürlük var. Yaratıların yüksek gerilim alanlarında yamulmaları, arenalarda aslana parçalattırılan kölelerin, özgür Roma vatandaşlarını eğlendirmesi kabilinden, kitleyi eğlendiriyor olabilir ama araç amaç değildir.

Dans (ve müzik) doğrudan bilinçdışına seslenir. Dansın asal motor dili, bilinmeyen, hatta varolmayan yaratı ülkelerine bizi taşıyabilir. Bunun için de yolcular (taoistler) gerekli.

1980’lerin Carolyn Carlsson’u makul bir örnekti ama o da 18. Yüzyıl romantiğiydi. Romantizmi aşan realizmi aşan sürrealizm aşılalı yüzyıl oldu. Geleceğin ‘-izm’inin henüz adı yok ama kokusu var, içgüdülerimizi izliyoruz.

Geleceğin dansını, kadınlar, deliler, köksüzler, ayrallar, üçüncü ve n’inci dünyalılar yaratacak.

Bunlar nasıl şeyler olabilir?

Bir örnek ‘Ghost in the Shell’ 2’nin finali gibi olabilir: Kadın savaşçıların arasına dalan erkek robokoba, kendini ölümsüz kılan bir biçimde yazılımlaştırmış eski kadın robokop, savaşçılardan birini hekleyerek ve gövdesini ele geçirerek, yardıma gelir. İkisi tam bir katliam yaparlar. Animenin özgün üslubunda, kadın savaşçıların darmadağın parçalanmaları, muazzam afektif bir şarkı eşliğinde suretlenir. Sonunda, kadın ölümsüz siberuzayına geri döner, erkek robokop ise donanım olmaktan ayrılamaz.

Film-dans şu şarkıyla biter:

‘Follow me’… (‘İzle beni’…)

(Mayıs 2008: Yeniden Düzenleme)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder