Bejart’ın modern dans koreografisinden sonra, bugün Singh’in ‘Düşüş’ filmindeki Mevlevilik ve sema katliamını izlemek de kısmetmiş.
Schehner’in ‘Çokkültürlü Öncülük’üne 1985’te karşı çıktığımda bunu kastediyordum.
Almanya-Türkiye evliliklerinde gördüğümüz üzere, 2 kültür arasındaki melezleme, örneğin doğan çocuğun zihni ve kültürü, 2 kültürün birbirine uzak olduğundan da çok, her ikisine de uzak olabiliyor, diğer bir deyişle 2 tarafında en kötü yönlerini alma eğilimi ağır basıyor.
Bu tümdengelimsel bir zorunluluk çıkarsaması değil, tümevarımla, yüzlerce önekte gözlenmiş bir durum / olgu. İstisnasal olarak tersi olmayacak diye bir kesinlik yok.
Bir de ‘Baraka’nın episodikliği var. Kültürel episodiklik (Brecht epikliği) daha kolay başarılı oluyor maa ona da destek olarak, etno-caz ve ‘newage’ gibi 2 arakesitsiz sanat dalı önverisi mevcuttu.
Dipbilgi1: Brook’un ‘Mahabharata’sını hala seyredemedim.
Dipbilgi2: Dipbilgi 1’i yazdıktan hemen sonra, Youtube’a girip, TV 1989 olanının, 4 bölümünden 15 saniye izledim, hepsi İngilizce idi. Çok kötüydü. Geçmişte, her oyuncunun kendi rolünü kendi dilinde oynadığını okumuştum, Dipbilgi 1 buna dayalı bir akıl yürütmeydi. Bu artı ve yeni bir akıl yürütme oldu.
Dipbilgi 3: 1989’un post-modernizmin siyasal son yılı ve en cıvıma dönemi olduğunu anımsamak, sinemanın 1980’lerdeki o muhteşem düşüşünü anımsamak, ardından 1990’larda anime kreşendosunu yeniden anımsatmak son derece önemli.
(7 Nisan 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder