2 Mart 2012 Cuma

Motor Duyu-Dil’in ve Modern Dansın Problematikleri

Giriş

Kavramsal koyutlarımız şunlar:

5 temel duyu-dilimiz vardır: Görsel (renk, devinim, biçim, vd), işitsel, sözel (mantık ve matematik ötesözdilleri dahil), motor, kimyasal (duygu, tat, koku).

Zihinsel yapımız geleneksel olarak, 4’lü biçimde şöyle dizilir ve tanımlanır: İçgüdü, coşum (emosyon), duygu, düşünce.

1. Problematik: Duygu-Devinim Eşleniksizliği:

Türkçe’de 500’ün üzerinde duygu adı vardır. (Bakınız: Türkçe Sözlük, TDK.) Ortalama bir sözlüğün 50.000 sözcük içerdiği düşünülürse, % 1’lik bir oran dilbilim açısından ilgi çekici bir durum oluşturur.

Yabancı dillerden de geçenlerle birlikte, özellikle sporlar nedeniyle, yalnızca insan devinimlerini adlandıran sözcük sayısı 20.000’in üzerindedir. (Bakınız: İnternet.) Bunların ancak birkaç yüzü duygularla eşleniktir. Geri kalanı duygusuz devinim setleridir. (Bu konuya ileride geri döneceğiz.)

Olası bir duygu-devinim eşlenikliği için bakınız: Akış çizelgem. Bu çizelgede, dikey olarak 5 duyu-dil yer almakta. Yalnızca bir metnin doğrudan (doğaçlama dahil) motor duyu-dile aktarımı denli, parçalı olarak, eldeki tüm 2’li, ... , 5’li kombinasyon parçaları, zaman dizisi olarak, kendilerine ait sütunlara kaydedilirlerse, bir tür bulmaca çözer gibi, çizelgenin tümü çıkarsanabilir.

2. Problematik: Motor Duyu-Dilin Doğallık ve Doğalsızlık İkilemi:

Sempatik ve parasempatik sinir sistemimiz sayesinde, motor duyu-dil beyin sapında olsun, omurilikte olsun yer alan kısadevrelerle, içgüdü-refleks düzeyinde davranışlar sergiler. Oysa, bunu kullanmayı akıl edebilen (sezebilen?, içgüdüleyebilen?) dansçı yoktur. Dansçılar, sürekli korteksteki motor bölümle uğraşırlar. Halk danslarında olsun, büyücü-hekim danslarında olsun trans-danslar, hep korteks-dışı yollar izler, onların dans ederken kendilerinden geçmeleri bu yüzdendir. Yogistlerin beden ısılarını veya nabızlarını denetleyebilmeleri, Uzakdoğu Asya tıbbında, (akupunktürde olduğu gibi) bedenin belli noktalarının uyarılarak, belli bölgelerinin iyişleştirilmesinde kullanılması, hep bu ilkelden de önceki döneme ilişkindir.

İkilem şuradadır: ‘İnsan doğası’ diye bir şey yoktur. İnsan kültürleri birden çok bölgede ve zamanda birden çok biçimde evrildi. Yazının birden çok yerde evrilmesi bunun bir örneği. Oysa, 6.000 dilin ancak 300’ü, o da 200’ü 20. Yüzyıl’da zorla olmak üzere, alfabelileştirildi. Keza, kentsiz toplumlar hala var.

Dansta da böyle: Dansın doğası veya insan dansının doğası tanımsız. Ancak bu, o ‘en derinde saklı töz’ü engellemiyor. O töze ve bilindışısına temas edebilecek dansçı, bambaşka dil-öncesi motor diller (veya alfabeler) bulacaktır ve/ya yaratacaktır.

3. Problematik: Motor Duyu-Dilin Ötedil İçermemesi ve/ya Mecazsızlığı:

Sinema, 100 yıldan kısa bir sürede mecaz dilini yaratabilmiş olmasına karşın, dans kendi mecaz diline sahip değildir.
1. Şerh: Delilerin özel davranış (ve konuşma dilleri) ‘deli dilindeki motor mecaz’lardır, abuksamalar değildir, özellikle de şizofrenlerde ama bu akıllı dansçıların işine yaramaz, yani motor ve/ya zihin bozuklukları olanları dansta kullanmak hiçbirşeye yaramadı. 2. Şerh: Aksiyon ve/ya bilimkurgu filmlerinde senaryonun uzantısı olarak motor mecazlar vardır ama söz dilinin uzantısı olarak kalırlar, örneğin bir Kung-Fu filminde adam elleriyle fırtına yaratır ve bu kelebek etkisinin mecazıdır ama bu ‘o senarist ve o yönetmen kaos matematiği biliyor’ anlamına gelmez, yalnızca ‘filme çeşni olsun’ diye konmuştur, anlamına gelir.

4. Problematik: Dilbilimsel Sorun:

Sözel dilin birimleri olarak morfemler (yazı harfleri) ve konuşma harfleri (telaffuz) vardır. Bu durum, 6.000 yıl önce yazının icadından sonra, beynimizde okuma ve yazma için ayrı ayrı birer bölüm oluşturulmasıyla sonuçlandı.

Dans, belki onbinlerce yıldır var ama bunu hala yapamadı. Yapması da gerekmiyor. Çince’nin alfabesizliği ya da birimsizliği buna güncel bir örnek.

Burada dans-yazımından söz edilmiyor. Zaten 100 yıldır elimizde sinema kamerası var. İstediğimiz tüm davranışları çekeriz, olur biter. Ad yerine, sayı koyarız, istenilen sonuç alınır.

Buradaki sorun şudur:

Dünya’daki alfabeler ortalama 30 civarında morfem ve fonem içerir. Bunlardan 50.000-100.000 arası sözlükler oluşturulur. (Gerçek durumda bu çok daha geniştir; çünkü yalnızca 2 milyon çeşit canlı ve her canlı türünün Latince de olsa bir adı var.)

Motor duyu-dilin, ne birim (yani ne tek tek), ne de eklektik (Çince’deki hece-sözcük gibi) yapıları vardır. Diğer bir deyişle, motor duyu-dil birbirine ve bir diğerine özdeş olmayan kümeler içerir ve bu da aynı jestin farklı kültürlerde farklı anlamlar taşıması gibi bir olumsuz eşanlamlılık yaratır.

Burada yapısalcılık kastedilmiyor. Standart devinimlerden oluşan, diyelim folklor oyunlarında bile, o devinim birimlerinin tek başlarına ne anlamları vardır, ne de sabittirler. Türkülerin değişmesi gibi, halkoyunları da sürekli değişir. (Anadolu Ateşi’nin yaptığını kastetmiyoruz.)

Örnekleyelim:

Baskebolda ‘çengel’ diye, bir devinim adı vardır. Oyuncu, tek bacağıyla potaya doğru yükselirken, potaya uzaktaki kolunu çengel gibi yaparak, ters ‘U’ devinimli bir atış yapar ki bu topun yükselmesini ve rakip oyuncunun ona engel olamamasını sağlar. (Her oyuncunun, özellikle sağakların ve solakların çengelleri de farklıdır.)

İşte, dansta ve modern dansta böyle adlar yoktur. Sanata yakınlaşan, ritmik yer cimnastiğinde belli hareket setleri vardır ama onları her kim tasarladıysa, onları güzel ve/ya anlamlı olmaktan bu kadar uzak tutabilirmiş.

5. Problematik: Dans İcracılarının Kuramsal Sorunlardan Kaçınması:

Yalnızca Türkler’e özgü değil bu durum, Dünya’da da öyle. Şu anda binlerce modern dansçı varken, koca 100 yıllık modern dans tarihinde hepi topu 10-20 kuramcının çıkabilmesi, sorunu açmaza sürüyor.

Bu konu disiplinlerarası bir konudur. 6 kişiyi geçmeyen ekiplerdeki dilbilimci, psikolog, modern dans kuramcısı, modern dans icracısı, kineziyolog, algoritmacı gibi çok farklı disiplinlerden insanların birarada çalışması ile elde edilebilecek bir sonuçtan sözediliyor. (6 kişi, çünkü sosyal psikologlar, daha büyük gruplarda insanların IQ’sunun düştüğünü saptamış.)

6. Problematik: Modern Dansın Avangard Sanat Olmaktan Uzaklaşması:

Siyasal ve kültürolojik koşullar çok değişti. Modern dans, öncü bir sanat dalı değil artık. 1970’lerde belki öyleydi ama 2000’lerde değil.

Öncü olmayan sanat, sanat değildir. Bu koşullar altında modern dans ile floklorik dans, aynı azgelişmişlik düzeyinde kalmış oluyor, özellikle de post-modern dans.

Avangardı yaratan nedir?: Marjinallik, ayrallık, negasyon, delilik, temel varsayımları sorgulama, güneşin altında yeni sözler söyleme, ‘this has been done before’un karşısavı.

Avangard olmak için olunabilir de, başka nedenlerle de olunabilir de... Avangardizm bir araçtır, bir amaç değil. Sanat, bilim ve felsefe de öyledir. Evrim yeni ve farklı bir şey demektir. Değişmeyen sanat ölür, tinini ve tözünü yitirir, mozaik resmin ve yağlıboya resmin başına geldiği gibi. Bu koşullarda modern dansın temel koyutlarını değiştirmesi gerekiyor, demek oluyor. (Buto’nun anavatanı olan) Japonya’lı entellektüeller, 2000’lerde artık Japonya’nın Hiroşima-Nagazaki mazlumu sayılamayacağını belirttiler, çünkü Japonya da artık nükleer bomba yapabilecek durumda, belki yapmıştır bile ve kullanmaktan hiç çekinmez. Bu aynı zamanda buto’dan da vazgeçmeleri demektir, çünkü buto mazlumların sanatıdır, zalimlerin değil. Bunun yanısıra, beyaz kadınlar buto yapmaya başladı ve ortaya anlamsız görüngüler çıktı. Şerh: Caz’ın zenvilikten çıkıp dünyalılaşması sanatsal bir karşı örnek, belki gelecekte modern dans için de öyle olur.

7. Bilgisayarın ve Siberuzayın Modern-Dansta Yanlış ve Eksik  Kullanımı:

Konu tümüyle sinemacıların tekeline geçti. Örneğin ‘300’ filmindeki kahin kadının dansı planı (ki 30 saniye bile sürmüyordu), neden 2 saatlık dijital koreografik bir eser olarak yaratılmamış durumda?

Dansçılara dijital kayıt giysileri giydirip, birçok dansın dijital / bilgisayar kaydı taa 1980’lerde yapıldı. Peki, o zaman 25 yıl sonra neden bu tür ürünler yok? Pazarı mı yok sanılıyor? Bausch, Türkiye’de 2000’lerde 50 dolarlık biletlerle 25.000 seyirci topladı. Bu, gerçek bir pazar değil mi?

Gibson örneklemesinde simgeleşen siberuzay romanları, sanal dünyada yolculuğu en çok dansa benzetirler ki zaten öyledir: Düşüncenin dansıdır siberuzay.

Benzeri örnekler yaratılmış olsaydı, çoktan Youtube’da yerini bulurdu. Ancak yok.

Çıkış:

Bu koşullarda modern dansın tao’su kapatılmış demektir. (Kapatanlardan biri de, bizzat kadın Alman modern dansçı Pina Bausch’tur.)

Sonsuz olmayan yol, yol değildir.

Duvarlar yıkılır, düğümler kesilir ve gelecek hep gelir ve uzun sürer.

Dans için de öyle olacak.

Bu metin, post-3-modern dansın yakın gelecekteki olası olanakları hakkında bir tasarımdı.

Bu metnin ana akıl yürütme yöntemi negasyondu.

Bu metnin geçerlilik süresi, şimdiden başlayarak en az 10, en çok 20 yıldır.

(13 Haziran + 6 Ağustos 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder