29 Şubat 2012 Çarşamba

Dans Filmi Nedir?

‘What is a Video Dance’ (Allen & Pearlman) seyrinden sonra yazılmıştır.

Öncelikle, ‘Avangard Dans Nasıl Bir Şey Olabilir?’ metnindeki kurallara uymalıdır.

Öncelikle bir sinema filmidir. Tüm diğer filmlerin uyduğu kurallara uyar.

Bir performans gösterisinde kullanılan görüntülerden farklıdır. Orada çokdisiplinlilik ve harmanlama vardır.

Video ve dijital fimin sahip olduğunu sandığı dağıtma özgürlüğüne sahip değildir.

Bu konuda batılı örnekler de yetersiz durumda görünüyor. Bir dans filmi, hem iyi dans, hem de iyi sinema olmak zorundadır.

Post-modernizmin şu savı geçersizdir: “Herkes sanat yapabilir.” Bırakın herkesin sinema yapmasını, sanat filmi ödülü alan onlarca yönetmen bile, değil sinema bir şey yapmıyor (burada: kolaj bile bir santa dalıdır). Üstüne: Sinema en zor sanat dalıdır. En kalabalık sanat dalıdır ki nerede çokluk orada bokluk.

Dans filminin bir avantajı, tek kişinin herşeyi yapabilmesidir. Eskiden bu olanaksızdı.

Yakın çekim ve kurgu ile, bedenin en küçük pikselini bile anlatım aracı olarak kullanmak mümkün olmuştur. Dans filmi bu avantajı sonuna kadar kullanmalı, hatta ötesine geçmelidir, yani artetkilerle dürtüsü / uyartısı olmayan izlenimler bile yaratabilmelidir.

Mimesis ve simülasyonu, gerçekliğin çok ötesine taşıyıp, onları öteleyebilmeli, aşkınlaştırabilmelidir.

Öyküsü okunduğunda okunur ve seyirciyi filme çekebilir olmalıdır. Bu konuda farklı seyirci segmentleri için onlarca, birbirine aykırı konu kümeleri olduğunu baştan kabul ediyoruz. Örneğin, hem aşk, hem aşksızlık konu olabilir. Bazıları ikisine de gider, bazıları birine gider, bazıları hiçbirine gitmez.

Dans filmi, tür filminin hallettiği duygu konusunu halletmelidir. Hangi duyguyla meşgul olduğunu filmin en başında ortaya koymak zorundadır. Melez duygular / janrlar kullanabilir ama ileride, çünkü henüz ortada yeterince örnek yok. ‘Küçük Korku Dükkanı’ gibi korku-müzikal-dans melezleri kastedilmiyor. Modern dans üzerinden gidişat kastediliyor.

Düşünce momentli avangard oluşunu, sinemanın avangardının zirveyi geçtiği 1995 olarak kabul ediyoruz.

Dans filminde iç ahenk ve dış denge (kültür-zihin, toplum-birey, vd) biarada kurulmalıdır. Biraz jonglörlük kastediliyor.

Yeniden yorum ve çeşitlemeler de olabilir. Dali, gerçeküstücülüğü başlatanlardan biri değildir ama zirveye ulaştırandır. Ayrıca Magritte ve Escher, artçeşitlemeci olarak, gerçeküstücülüğe yeni değerler ve eserler kattı. Animeler de gerçeküstücülüğü sinemada yeniden yorumladı. Dans filmi tam da bu sözü edilenleri becermek zorundadır.

Dans filminin (dansın da) yaşamın Piaget evrelerine bir yorum getirmesi gerek.

Dansın ayral yorumu gerek. Örneğin eşcinsel dansı yok ama eşcinsel erkek dansçı çok.

Dansın, japon baletler için devinim yorumu gibi, kültürlerarası bir yorumu gerek. Bununla çokdilli ‘Mahabbarata’ kastedilmiyor.

Dans filmi, sahne akış çizelgesini, motor dil ağırlıklı olarak değil, sinema dili (onun için ayrı ve yeni bir sütun açılabilir) ağırlıklı olarak yaratmak zorundadır.

(27 Nisan 2007)

Dans Neleri Becerebilir?

Bir soruyu doğru biçimde ve içerikte sormak, onu yanıtlamanın birincil koşuludur.

Bu biçimiyle bu soru; tikel, eksik ve hatta yanlış sorulmuş / denklemlenmiş durumda kalıyor.

Bu soruyu, geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman kipinde tasarlayalım ve mantıksal açıdan bir parça durumundaki onu yükseltgeyelim:

Dans neleri becerdi?

Dans belki de en eski sanat dalıdır. Müziksiz de dans edilebildiği, dinsel dansaların belli bir bölümü müziksiz olduğu için böyle düşünüyoruz.

Temel sanatlardan biri olarak binlerce yol baki kalabildi. Salon ve folklor danslarına karşın böyle kalabildi.

Dans, içgüdü ve coşuma en çok hitap eden sanat dalıdır. Ya da en doğal sanat dalıdır. Hala.

Dans neleri beceremedi?

Sürekli devrim gibi, sürekli avangard kalamadı.

Avangard kalamadı.

Bu ikisi birbirinden oldukça farklı şeyler. Bakınız: Richard Schehner metinrleri.

Motor duyu-dilin tümel tanım kümesini tanımlayamadı.

Diğer duyu-dillerle (sözel, görsel ,işitsel, kimyasal) disiplenlerarasılığını ve çokdisiplinliliğini çok düşük bir yüzdede gerçekleştirebildi.

Dans neleri beceriyor?

Bunu yakın geçmiş zaman kipiningünümüze izdüşümlerini de hesaba katarak yanıt vereceğiz.

Modern dans, sinema ile birlikte, 1960-2000 arasındaki 40 yıl boyunca öncü sanat dalı bayrağını taşıdı. ‘tanztheater’ın ve ‘buto’nun öncülüğü yitirip, bir gelenek durumuna dönüştürülmesiyle bu durum ortadan kalktı ve yeni yüzyılda sinema tek başına yola devam ediyor.

‘300’deki kahin kadının dansı: Saydam-ışık-heykel dans.

‘Mushishi’deki opak-yazı-dans.

Disiplinlerarası ürünler veriyor ama dansçılar aracılığıyla değil de, diğer sanat dallarının ve altdallarının icracıları aracılığyıla ve tarafından...

Dans neleri beceremiyor?

Sinemayı takip edemiyor. Tersine sinema, onun işlevlerini yerine getiriyor.

Dans neleri becerecek?

Dansta ‘gender-cult’ aşılacak. Bu; aseksüaliteyle / nötroseksüaliteyle, siberuzayla, ölümsüzlükle, robot dansla, uzay dansıyla mümkün olabilir. Bunların birden küçük parçalarını veya birden büyük bütünlerinin her türlü kombinasyonu olabilir.

Motor-duyu dilin tüm evrensel tanım kümesini tasarlayacak.

Bugün bilgisayarların elinde olan ve feçlilere bile devnimi olanağı veren yeni teknolojilerle bütünleşecek ve sieruzaylaşacak.

Holografik dans:

Işık-yazı-dans.

Artık tikel sorumuzu tümelleştirebiliriz:

Dans neleri becerebilir, neleri becerebilir ve neleri becerebilecek?

Kötürümleri dans ettirebilir.

Herkesi dans ettirebilir.

Dans programları yaratabilir.

Uzay dansını tasarlayabilir.

Yazılım dansını tasarlayabilir. Bu, şimdilik daha çok dans yazılımı durumunda. (Labanotasyon’a geçersizlik şerhi düşüyoruz.)

Dansçı olarak neo-entellektüeli yaratacak.

Nedir neo-entellektüel?

Aydınlanma Çağı’nın aydınından farkıl olarak köksüzdür, topluma bağlanmaz.

Dansın gelecekbilimini yaratacak.

Dans aracılığıyla kültüre, sanata ve zihne katkıda bulunacak, katma değer ve artı değer yaratacak.

Her artı değer bir katma değer değildir ve her katma değer bir artı değer değildir.

(Ocak-Şubat 2009)

Brook ve Kapattığı Kapı

Brook ‘Açık Kapı’ kitabında şöyle demiş:

“İnsan tiyatroya yaşamı bulmak için gider ama tiyatronun dışındaki yaşamla içindeki yaşam arasında hiçbir fark yoksa, tiyatronun hiçbir anlamı yoktur.”

Bu kadar yanlış birarada, bravo.

Metne, yaşam için ilintili anlamlı olarak insan, tiyatro ile ilintili anlamlı olarak dans / sanat sözcüklerini ekleyelim.

İnsan bir sanat eserini neden zihnine sokar?

Yaşayamadığı duygularını yaşamak için: Tür sineması örnekleri: Korku, güldürü, aşk, vd...

Yeni düşünceler edinmek için: Bazı filmlerdeki doğrusal olmayan zaman tasarımlarını öğrenmek için...

Yeni yollar öğrenmek için: ‘Lao Tzu-Aristo’ dans filmi...

İnsan ve yaşam aynı mıdır?

Hayır: Ölüm ve ölümsüzlük var, eskiden yoktu, artık var.

Zeka / zihin ve yaşam aynı mıdır?

Hayır zihinsiz, ondan önce sinir sistemsiz canlı çok.

Her insan yaşamın her alanıyla ilgilenmez. Her insan her kültürün her alanıyla ilgilenmez. Bir insanın ilgilendiği tikel, tümelin milyonlarca biridir.

Sanat, yaşamı aşabilir mi?

Belki ama Brook’ta değil en azından. Bilimkurgu romanda evet.

Sanatın ve tiyatronun içindeki ve içindeki yaşam aynı olsa bile, tiyatro salonu tehlikesizdir, yaşam alanı tehlike doludur.

Brook, tek bir tümceyle bunları yok saymış. Yolları ve kapılarını kapamış. O bir çıkmaz yol zaten, tiyatroda da, yaşamda da, insanda da, zekada da...

Çinliler, bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen birinden korkmak gerktiğini belirtmiş.

Biz de Brook’un zeka ve bilgi eksikliğinden korktuk doğrusu ve okuru uyarmayı bir görev bildik.

(4 + 8 Nisan 2008)

Bedenimin Tarihi

Öncelikle çirkin bir bedenim var ve bundan hiç rahatsızlık duymadım. Eskiden sıska çirkindim, 1997’den beridir şişko çirkinim.

Bedenimin çirkinliği, kültürel olarak içinde yaşadığım ve kabaca her onyılda bir değişen ‘yakışıklılık’ kavramı içinde bir çirkinlik. Yoksa, görünürde hiçbir sakatlığım ve arızam yok.

Çocukluğumdan beridir, kendimde zenci kanı duyumsarım. Ama doğru, ama yanlış, 1989’da en büyük halam, bunu doğruladı, çünkü miras için nüfus kayıtlarını okutmuş.

Zenciliğimin kanıtı, çok uzun olan aşil tendonum ve yine çok uzun olan diz-ayak arası uzunluğum. Kollarımın ve bacaklarımın uzunluğu da oransal olarak fazlaydı. Basketbol, ense-bel arasını da uzattığı için, oransal durum değişti.

Bedenimi her zaman somut bir beden olarak duyumsadım. 14 yaşıma kadar akciğer hastalıkları ve bunun getirdiği ateş ile içedönüklük ve kendini (over-sense) çok-algılama gelişti. 14 yaşından sonra, tam da bana uygun tek spor olan basketbol ile bedenimin algısı çok doğrudan ve yoğun olarak yaşandı.

19 yaşında, 3.05-3.10 arasındaki potaya çift el top gömebiliyordum. Türkiye milli takımını oluşturan kişilerle basketbol oynadım, çünkü onlar da BÜ’de okuyorlardı.

Danssal olarak beden algısı, Duygu Aykal röportajını okuduğum 1984 civarında bir zaman başladı.

1983’te işkence-hapis ertesi çalıştığım samahta çok beceriksiz bulundum. 1984’te çalıştığım Edgar Coronado stepte orta veya ortaaltı bulundum.

Motor dilinin zirvesine 1999-2005 arasında seyrettiğim anime ve Uzakdoğu filmleri ile vardım.

Motor dilinin kuramının çıkışını Richard Schehner’den aldım.

Geri kalanı da id, içgüdü, vahşi Tatar kanı karışımından oluşuyor.

Çıplaklığımı hep sevdim. Çok sıcak İzmir yazları buna katkıda bulundu.

Az da olsa, asla giyinik yıkanmadım. Böyle yapan erkek ve kadınların varlığı üniversitelerimizde bile % 40 civarında.

Cinsellik ise, yaşamımda herhalde en şanslı olduğum birkaç konudan biridir. 20 kadınla yatağa girdim. Hiçbiri bir diğerini tanımazdı ve hepsi de beş benzemezdi ama hepsi de aynı kadını bir kadına tamamlayamadılar, o da alaturka dişi ve tümelde hala yok.

Bedenin plastisitesini, özellikle çok zayıf olduğum gençlik yıllarımda çok iyi yaşadım. Eklemlerimin sesini hala biliyorum.

Benim tüm bunlardan sonra başlıyor beden.

O da, 5 temel duyu-dili 2’liden başlayıp 5’liye dek tüm permütasyon ve kombinasyonlarında çeşitlemek ve burada konu beden olduğu için, bunu motor dil veri tabanlı olarak yapmak.

Bedenimin en önemli yanı metafiziğiydi. Bunu; savaş, spor, ibadet, seks, tıp için kullanılan Uzakdoğu Asya Metafiziği’nde beden anlayışında kemale erdirdim. Bu konuda tam bir Asyalı’yım. Ancak, Doğu-Batı sentezini de teoride becermiş momentteyim.

Araya son 10 yıllık bir bedensel suskunluk dönemi girdi ve bu da aşkınlık yarattı.

47 yıl henüz bitmedi ve bedenimin tarihi yeni başlıyor.

Dipnot: Beden üzerine yazdığım metinler, yazarken en az anladığım metinler olagelmiştir. Ancak bu metin, yazarken an be an anladığım ve önünü de açan paragraflardan oluştu.

(4 Nisan 2007)

28 Şubat 2012 Salı

Öncü Sanat Veri Tabanım

Süre: 20. Yüzyıl, mekan: Tüm dünya.

(Ürün, Akım, Sanatçı)

Dans

Buto, ‘tanztheater’ (negasyon ve/ya anti-avangard olarak), Holanda Dans Tiyatrosu

Edebiyat

Bilimkurgu, (edebiyatta öncü akımlar 19. Yüzyıl’da çıktı, şerhler: realizm-naturalizm tersliği, realizm tanımı (60 roman konusu), realizmin işlev yetersizliği)

Fotoğraf

Arbus (Vogue-acuze geçişimi), Prokodin-Gorskii (naturalizm ve renkli fotoğraf teknolojisi)

Heykel

Koman (demire boşluk artı can = Akdeniz, şerh: Duran olarak bakılınca heykelde hatalar var), heykelde boşluk.
Aksoy (tema gücü)

Müzik

Atonal Klasik Avrupa Müziği, caz, etnocaz, etnik müzik - klasik batı avrupa müziği melezlemesi (sitar veya kanun konçertosu)

Mimari

Gökdelen, megapolis

Resim

İzlenimcilik, dışavurumculuk, kübizm, sürrealizm, 10’u bulmaz ve/ya geçmez, 2. Dünya Savaşı sonrasında öncü resim yok.

Sinema

Melies, Miike (1985 sonrasında tüm Uzakdoğu Asya yönetmenlerinin simgesi olarak, 20 kişiyi temsil eder), anime, sanat sineması, 1990 sonrasında tür filmlerindeki deneysel öğeler

Tiyatro

Artaud, Beckett, Brecht, Grotowski. Çehov klasik anlayış kabul ediliyor.

Saptamalar

Marksist realist estetikçiler (1930’lar gibi) taban sayılıyor ama onlar burjuva teorisyeni kabul ediliyor. 1960’lar-1980’ler ara dönemi ve sonuçsuzluk olarak kabul ediliyor. 1990’lar ve sonrası, gerçekçiliğin N kere ötelendiği dönem olarak kabul ediliyor.

(26 Nisan 2007)

Avangard Kuramı

Peter Bürger, İletişim Yayınları, 2003.

Alıntılar ve Yorumlar:

(S: 60)

Sanatta özeleştirinin ortaya çıkabilmesi için, o sanat dilinin gelişmiş olması, hatta gelişmesini tamamlamış ve sonuna gelmiş olduğu için darlık sorunu çekiyor olması gerekir.

Öncülerin cezalandırılmasının ölümcül düzeyde olmaması gerekir (Bosch öldürülecek olsaydı, o resimleri yapmazdı), yani bazı koşullarda toplum yeniliklere karşı daha açık oluyor ki bu da artık geleneğin çok sıkması demek.

(S:113)

Eserin bütünlüğünün ortadan kalkması, modernizmin değil, post-modernizmin sonucudur. Örneklenirse: Tiyatroda 4 öncünün eserlerinde bütünlük olmadığını söylemek mümkün değil. Brecht’in episodikliği bütünün parçalanamsı değil, kıssadan hissecilik akıl yürütmesi, yani yeni bir biçimde tanımlanmasıdır. Picasso’nun resimlerinde bile bütünlük bozulmaz, yalnızca bütünün tüm parçalarıyla değil, bazı parçalarıyla bütün yeniden kurulur. Adorno’nun dışladığı müzik türü olan cazda da bütünlük vardır, ‘jam’de (karabatak ve velvelede olduğu gibi) önce konu dağıtılır, sonra yeniden toparlanır ve bu müziğe lezzet katar. Çokdallı sanat eserleri de bütünlük taşır, zaten sinema tek başına böyle icat edilmiştir.

(26 Nisan - 26 Mayıs 2007)

Avangard Dans Nasıl Bir Şey Olabilir?


·         Düşünce dansı öncüdür ve henüz tam gerçekleştirilmemiştir. Bu nedenle, bu alanda tümdengelim, uygulanacak yöntem olacaktır. Ancak didaktik, yani ‘meli’cilik geçersizdir, hatta ahlaki çıkarsamacılık bile geçersizdir. Yalnızca elimizde tümevarım yapacak denli malzeme henüz birikmedi.

·         Sanatsal açıdan çokdallıdır. Çokdisiplinli ve disiplinlerarasıdır.

·         Sinestezi-simülasyon sentezini / praksisini dener. Bu şu demektir: Nasıl ki uçuş simülasyonu gerçek kadar duygusal tepki yaratıyorsa, sinestezi simülasyonu da 5 duyu-dilin tüm 2’li, 3’lü, 4’lü, 5’lü permütasyonlarını yaratır. Bu gösteri akış çizelgesinin tümelidir.

·         Mimesis-temsil-simülasyon (farklı kültürel modlarda sanatın işlevi olarak) sentezini / praksisini yaratır. (n=3+1)

·         Düş-hayal-trans sentezini / praksisini yaratır. (n=3+1)

·         Mimesis-temsil-simülasyon sentezi / praksisi ile ve ayrı ayrı öğeleriyle; düş-hayal-trans sentezinin ve ayrı ayrı öğelerinin sentezini / praksisini dener. (n > 100)

·         Işık heykel ve 4 boyutlu dans gibi epsilon örnekleri görülmüştür. Demek ki yapılabilir durumdadır.

·         Durguları görünür kılar. Bunun için, heykelde boşluğun görünür kılınmasına benzer bir akıl yürütme kullanabilir, kullanmayabilir de.

·         Motor dilinin soyutlama düzeyini ilerletmesi gerekir. Modern dans bile hala aritmetik düzeyinde. Motor dil kendi üzerine konuşabilir olmalı, yani analiz kullanabilmeli.

·         Deneyselliklere açık olmalı. Hangi deneyselliklerin yapılacağı söyenlemese gerek ama yapılmaması gereken deneysellikler çocukların ilk aklına gelen düzeyde şeyler. Örnekse: ‘Roseland’da kadın-erkek ilişikisi ayağa basma gibi basit bir şeyle simgelenir.

·         Güzel olanla değil, çıplak olanla uğraşır. Çıplak olan güzelse, onunla da uğraşır. Çıplak olan çoğunluk çirkindir, o zaman da çirkinle uğraşır.

·         Öncü dans bir zorunluluk değildir ama öncü olmayan sanat da hemen hemen hiç sanat olamamıştır. Ya da başka bir deyişle: Geleneksel sanat eksik bir sanattır.

·         Dans öncü sanatlıkta 1 kez öne geçmiş, sonra geri düşmüştür. Yeniden başa geçebilir, geçmeyebilir de. Bunun için sinemaya başvurması neredeyse zorunludur, zaten çoktan başvurdu bile. Bu konudaki örnekler (‘danskameraistanbul’ 1. şenliğinde gösterilen örneklerin gösterdiği üzere) başarısızlığın bile çok altındadır.

·         Dans filminin (dansın da) yaşamın Piaget evrelerine bir yorum getirmesi gerek. Bu kouda film, sahneden daha avantajlı durumda.

·         Dansın ayral yorumu gerek. Örneğin eşcinsel dansı yok ama eşcinsel erkek dansçı çok.

·         Dansın, japon baletler için devinim yorumu gibi, kültürlerarası bir yorumu gerek. Bununla çokdilli ‘Mahabbarata’ kastedilmiyor.

·         Dansın güzelin yerine, bilimin doğrusu, felsefenin / ahlakın iyisi gibi bir değer koyabilmeli. Düşünce dansı yapılabiliyorsa, bu da yapılabilir.

·         Dansa nötroseksüalite katılabilmeli.

·         Motor dili bir dil ve ötedil durumuna getirmek gerekli. Motor dille mecaz anlatım yapılabilmeli ve bu da tiyatronun mecazi mimik ve jestlerinden başka bir şey olmalı.

·         Söz, mümkünse mantık ve matematik, yani ötelenmiş olarak motor dile katılmalı. Dansın geometresi zaten var. Bu da yapılabilir.

·         Dansın motor dili kullanıyor olması onu, asal duyu-dilli yapar. Ötesöz ve saf müzik bu konuda birçok avantaja sahip. Bunun benzerlerini dans da yaratabilir.

(26 Nisan - 1 Mayıs 2007)

Aseksüel Dans Nasıl Bir Şey Olabilir?

Şiddet içermeyeceği varsayılır ama yanılınır.

Dans şiddeti uzunca bir süre (belki 500 yıl) daha şiddet içermek zorundadır. Günümüz koşullarında mücadele şiddetsiz olamamaktadır. Mücadelesiz dans veya herhangi başka bir sanat dalı sanat olamamaktadır. Öncülük gibi şiddet de, sanatlar için kendiliğinden içkin bir özelliktir.

İktidarsızlık varsayılır ama yanılınır. Aseksüel aşk vardır. Aşk kendiğiliğinden birinin diğerine iktidar kurması özelliğini içermektedir. İktidarsız aşk olabilir ama hemen hiç denenmez.

Seksofobik midir? Belli tür aseksüaliteler için evet, belli türleri için hayır. Bunların henüz sınıflandırılması ve adlandırılması tam değildir.

Çocukların, yaşlıların, bazı engellilerin dansı kendiğilinden aseksüel olacaktır. Başka azınlıkların da aseksüel olması mümkündür. Belli uyuşturucu bağımlıları aseksüeldir örneğin.

(9 Aralık 2007)

Anadolu Ateşi Değil, Külü




‘Anadolu Ateşi’ diye bir şov grubu var. DVD’de parça parça izledim.

Halkımız, nasıl ki Anadolu’daki binlerce kilometre karelik ormanı yakıp kül ettiyse, bu grup da bu gösteriyle, folklorü yakıp kül etmiş. Geriye kül bile kalmış sayılmaz.

Kıyafetler bir acaip: Kızların göbeği açıkta, hiçbir folklorik kıyafete benzemeyen bir giysi tasarımı. Erkekler, kadınların bile sürünmediği kadar boya sürünmüş, göz farları arabaların uzun farları gibi parlıyor. Hepsinin 32 dişi birden ortada. Kafataslı korku filmleri gibiler.

Hareketler desen, daha acaip: Sahne kalabalık, koordinasyon ve senkronizasyon sıfır. Herhangi bir halk oyunu veya modern dans devinimi dizisini anımsatmayan, bir abuk sabuk titremeler dizisi, tam bir histeri krizi gibi.

Bu arada, seyirci en acaip. Galiba, on binlerce kişi bu gösteriyi izledi. Devlete para mı yedirdiler, biletleri bedava mı dağıttılar, bilmiyorum. Bana üste para verseler, böyle bir şeyi izlemem. İzlemişliğim, popüler kültürün bayağılıklarını izleme çabamdan ileri geliyor.

Vah ki ne vah.

Türkülerin ve halk oyunlarının özgün hallerini yıllarca izleme şansım oldu. Post-modern seyirci herşeyi yutar, diye zırvaları kakalamışlar. Biz yutmayız.

Bu işin yapımcısını, yaptığından utanmaya davet ediyoruz.

(13 Mayıs 2008)

‘300’deki 4 Boyutlu Dans Planı




Bu bir savaş filmi.

Filmin en önemli yanı şu: Sinemaya ve sanata epsilon bir artı-değer katıyor. Filmin başlarındaki ‘kahin kadının dansı’ sekansı, sinemada 4 boyutlu görüntüyü yaratıyor. Eksik ve kimi anlarda yanlış yaratıyor ama yine de sonuç kesin: 4 boyutlu dans ve/ya 4 boyutlu ışık-heykel (ki bu Aristo-Lao Tzu düşünce-dansı filminin çıkış noktasıdır). Bir de dansta doğrusal olmayan zaman kullanımı var.

Bunu yaratan ne? Öncelikle, kadının cismini, devinimini ve boşluğu çok yumuşak tonlamalarla birbirinden ayırmak. Böylelikle, hem devinimin sürekliliğini zihnimizde sağlıyoruz, hem de cismi uzaydan ayırdedebiliyoruz. Kontrast kullanılsaydı, fotoğraf havası olurdu. Tonlamaların pastelliğinin akışı, sinema filmi havasını yakalıyor. Buradaki inceliği yakalayan, post-prodüksiyon ekibinin kurgucuyla ortaklaşa çabası olmuş, çünkü savaş koreografilerinde devinim çok hızlı ve sert olduğu için, önemsizleşen aşırı kontrast kullanılmış, böylelikle etin parçalanışı ve fışkıran kanın kıvamı şiirselleştirilmiş. Bir savaş filmi için, faşistçe de olsa, teknik bir başarıdır bunlar.

Bu artı-değeri destekler biçimde, savaş sahneleri, belki de batı sinema tarihinde ilk kez, tamamen koreografik, yani çok iyi tasarlanmış danslar olarak çekilmiş. Bunu yapan kişi, savaş tarihini ve malzeme bilimini çok iyi biliyor olmalı. Kalkan destekli, kademeli saldırı ve savunma göstere göstere, yani seyirlik bir dans tiyatrosu gösterisi olarak yapılıyor.

(19 Mart 2007)

Dans-Tiyatro Poliyalektiği

Alıntı-Giriş

Konu üzerindeki tartışmamızı şu alıntıdaki düşüngüleri değilleyerek başlatacağız ve giderek açımlayacağız:

“Etienne Decroux ‘dansçı ve mimci her zaman birbirine ihanet eder’ der. Biz de gönülden şunu ekleyebilirdik: ‘Ve bütün bunlar tiyatronun suçudur.’ Çünkü dansçı ve mimci uyuşamıyorlarsa, belki de bunun nedeni tiyatronun uzlaşma sahasını bulamamalarıdır. Ne var ki biz bu üç türün özünü soyut bir biçimde karşılaştırmaktan uzak duracağız, çünkü bugünün sahne uygulamasının kolayca birinden ötekine geçtiği, her birinden alıntılar yaptığı, eski sınıflama anlayışını önemsemeyen enlemesine bir güzergahta bir renkten ötekine ayrımsanmadan yol alınan beden sanatlarından oluşmuş bir gökkuşağı önerdiği açıkça görülmektedir.”

Kaynak: Gösterimlerin Çözümlenmesi, Patrice Davis, çeviren: Şehsuvar Aktaş, Dost Kitabevi Yayınları, 396 sayfa, sayfa: 153, Şubat 2000, Ankara.

Değillemeler:

Dansçı ve mimci birbirine ihanet etmeyebilir. Öyle oluyor olmasının nedeni, öyle olması birilerinin hoşuna gittiği ve işine geldiği içindir. Uzmanlık takıntısı, disiplinlerarasılığı ve çokdisiplinliliği hala sevmiyor. Bir delinin bir balerinden daha iyi dansetmesi ödül değil, ceza getirir. Ara örnek: Bir sirkçi hem iyi bir mimci, hem de iyi bir dansçıdır. Bakınız: ‘Güneş Sirki’ gösterileri.

Her şey tiyatronun suçudur, çünkü Aristo’dan ve Aristofan’dan 2.500 yıl sonra, değil dansı ve mimi uzlaştırmaya çalışmak, tersine kendi silahları (mim ve katarsis artı onların değillemeleri) aracılığıyla (örneğin jestlerle) onları boğmaya çabalar. Oysa ki: Dans tiyatrodan önce vardı. Artı: Mimin sözsüzlüğü konuşmadan önce vardı.

Bir öteleme-değilleme: Bianellerde performans filmleri moda. Artık, yukarıdaki 3’ünün çokdisiplinliliğine sinema da katıldı. Hele hele reklamın, klipin, demonun, jeneriğin kısa filme dönüştüğü çoğulluk hesaba katılırsa, yeni dönemde olası ürün spektrumu baştan çok geniş tutulmuş olur.

Gökkuşağı benzetmesi yanlış. İleriki satırlarda kültürel çok çeşidin genelde olumsuz sonuç verdiği açımlanacak. Deneysellik aklına geleni sahneye taşımak değildir. 10 düşünce deneyi yaparsın, 1’ini uygularsın. O da kültüre belki uyar, belki uymaz.

Diyalektik-Poliyalektik Açılımları

Aristo’nun analitik diyalektiğinde, bir şey ya erdemlidir, ya da erdemsizdir. Lao Tzu’nun sentetik diyalektiğinde erdem erdemsizliktir.

Hegel’in (Kant’tan devralınmış) triyadik diyalektiğinde sentez denli, dekadans da bir olursaldır (contingency). Marx’ın diyalektik materyalizminde karşıtlar çelişir, çatışır ve sentezlenir.

Buraya kadar hepsi pozitif diyalektikti.

Adorno’nun negatif diyalektiğinde karşıtlıklar ve çelişkiler birbirine karıştırılmadan birarada tartılır; karşıtlığın iki tarafı diğeri üzerinden dolayımlanmadan, en keskin ucuna doğru sürüklenir.

Buraya kadar hepsi düzüne diyalektikti.

Tersine diyalektikte, karşıtlıklar birbirine yaklaşmaz, mesafeli kalır veya birbirinden uzaklaşır. (Daima savaş olacak değil ya.) Bu tutarlı değil, geçerli bir durumdur. Çokkültürlü toplumlarda, örneğin cumhuriyet dönemindeki Türkiye’de, tüm ayralların birbirine anlayış değil, düşmanlık ve saldırı gösterdiği gözlenir. 1985-2000 arasının en mağdur ayralları sayılan Kürtler’in, bırakın eşcinsellere veya uyuşturucu bağımlılarına karşı, kendi halkından astlarına karşı bile sürekli faşistçe davrandığı bilinir. Keza köylülerin zenginkondulaşması, 1983-1998 arasında diğer gecekonduluların mal varlığını tam bir talan ve yağmaydı. Öyle ki: Anadolu toprağının bu nedenle yüzyıllarca çölleşmesi gündemde.

Buraya kadar hepsi diyalektikti.

Ursula K. Le Guin’in çoğul (üçlü) diyalektiğinde 3 tane karşıt 2’li sav vardır. ‘Mülksüzler’ romanında bunlar çelişir, çatışır ama sentezlenmez. Alana 4. kategori-novum girer ve öykünün sonu boşlukta kalır. O demez ama biz buna ‘triyalektik’ diyebiliriz.

2’den 3’e yol varsa, 3’ten 4’e, 4’tan çoka ve/ya sonsuza da gidebiliriz ya da o yolu tanımlayabiliriz. Konulu tanımlarla, diyalektikten ve 2’den sonrasına ‘poliyalektik’ diyoruz. Tanım gereği, poliyalektikte ‘n x (n-1)’ adet 2’li karşıtlıklar, yani diyalektikler koyabiliriz. Şerh: Bir kategorinin kendisiyle çelişkileri, özdeşlik ilkesinin sorunsalıdır. Diyalektik, Aristo’dan Adorno’ya dek, özdeşlik ilkesini sorgulamaz. Buradaki parçalarda, Adorno’dan sonrasında sorgular ama o başka bir metnin konusu olur.

Artı-ekstra çıkma: Bu karşıtlıklar bir düzlemde 180 derece açılı 2 ışın olarak tanımlıdır. Bunları 90 derece açılı, yani birbirine dik olarak yeniden tanımlarsak ve yeni bir öğeyi alana sokarsak, birbirine karşıt olan 3 adet 2’li yine olur ama bu durum biraz daha farklı bir triyalektik / poliyalektik olacaktır. Birim, ters ve geçersiz işlemler farklı tanımlanacaktır. Karşıtlıklar birbirine tersinmez işlemlerle dönüşebilir olacaktır ki Le Guin bir bakıma bu tür bir triyalektik tasarlamış oldu, çünkü Anarres bir bakıma Urras ile, bir bakıma A-İo ile özdeştir ama hiç biri verili yerzamanda diğerine çevrilemez, başka bir deyişle en keskin devrim bile %o 5-100 tümel değişim demektir.

Dansın ve tiyatronun poliyalektiği, onların karşılaştıkları, keşiştikleri, çeliştikleri, çatıştıkları alanlarda açarlarını ve açmazlarını sergilemek olacaktır. Burada Huizinga’nın oyun oynayan insanı (Homo Ludens) tanım olarak işlevsel. Bir tür düşüncesel dene-yanıl ve/ya yap-boz sözkonusu. (Didaktik-değil bir tutumla, bu konuda ‘-meli/-mamalı’ türünden bir öneride bulunulmayacak.) ‘Tiyatro-terapi’ bu tür bir örnek. Bedensel özürlülerin dansı (balenin güzelliğinin değillenmesi olarak) diğer bir örnek. ‘Salome’de aynı öykünün yaşayanlarca birden çok oynanması / öyküleştirilmesi bir örnek; artı aynı gösteride birinci, ön, kısa, ikincisiyle ilintisiz bölümün, basit anlatılı Marceau tarzı mim olması bir örnek.

Dans ve Tiyatro Öğeleri

Burada kendimizi şu öğelerle / ketagorilerle tanımlayacağız / sınırlayacağız:

Mim:

‘Domino Mim Tiyatrosu - Türevler (Fransız bir grubun gösterisi, İstanbul, 1993)’ arası bir dikme tasarlanıyor. ‘Salome’de 3 saatlık, sözsüz, öykülü, yorumlu bir tiyatro yapılabildiği kanıtlandı. ‘Türevler’de soyut anlatılı, episodik bir istifle küçük burjuva boğuntusunun değillenebildiği kanıtlandı. İlki, dansa anlatı hacmini geniş bırakıyor, ikincisi dansa yabancılaşma / uzaklaşma olanağı sağlıyor. İkisi birarada kullanılırsa, dans aracılığıyla yepyeni varlık / varoluş örüntüleri yaratılabilir.

20 Yüzyıl Öncü Tiyatrosu:

Brecht yabancılaşma, Artaud zulüm, Beckett saçmalık, Grotowski boşluğun naif özgürlüğü demek. 4’ü 20. Yüzyıl’da hem Shakespeare, hem de Çehov anlamıyla klasik tiyatroyu değilledi. 1990’a gelindiğinde 4’ü de değillenmişti. Şimdilerde öncü / deneysel tiyatro boş / tanımsız küme durumunda. Bu da dansa ikinci kez öncü olma yolunu açık tutuyor. Örnekse, ‘zulüm dansı’ çok rahat yapılabilir.

Modern Dans:

‘Buto’; Asya, erkek, acı (negatif egzistansiyalizm); ‘Tanztheater’; Avrupa, kadın, bağlanma demek. ‘Buto’nun Japonya’sı ve ‘Tanztheater’ın Almanya’sı 20. Yüzyıl’ın en faşist 2 ülkesiydi. Oysa ki şimdi 21. Yüzyıl’ın en üretici ve en 2. Sanayileşme’ci ülkesi durumundalar. Bu da, eğerin sırtının aynı noktada ve aynı anda (ancak başka yönlerde) eksi ve artı eğrili olabilmesi gibi, hem ‘faşizme karşı faşizm’, hem de ‘demokrasinin özgürlüğü’ olanağı demek. Bu da post-3-modern dansın siyasalbilimi ve ekinbilimi demek.

Toplamda:

Hepsinde minimalist, soyutlamacı, öte-anlatıcı (meta-narrator) bir çizgi yeğlendi. Kuşkusuz; dans, salon dansından spor dansa; tiyatro, Strinberg’den Brook’a daha onlarca altkategori içeriyor. Onlar, diğerleri sabit (ceteris paribus) sayıldı ve gözardı edildi.

Soyut anlatıda yeni sinemadan çok yararlanılabilir, çünkü dili şimdilik en özgürleştirilmiş sanat dili durumunda.

Bir de şimdilik ‘mim-dans-tiyatro’ arasındaki mesafenin korunması daha işlevsel görünüyor. Özellikle Türkiye’de 1995 ertesi örnekleri sergilenmeye başlayan, matriyark faşist, post-post-post modern dönemde (11 Eylül 2001 sonrasında) bile post-moderne takılıp kalmış, kişisel açmazlarını yeniden üretip bir yazgıymış gibi kadınlara dayatan, performans filmi örnekleri pıtrak gibi çoğalıyor. Bu 2000-2010 doğumlular için 15 yıllığına yapay bir çıkmaz yol demek.

Negatif Egzistansiyalizm ve Gestus

Egzistansiyalizm, içrekliği, bağlanmayı ve pozisyonu (statüleri ve rolleri), ‘iç ve dış’ + ‘zihninsel ve kültürel’ koşulların uyumunu irdeler. Negatif egzistansiyalizm, aşkınlığı, ayrılmayı, çözülmeyi, kopmayı, negasyonu, ‘iç ve dış’ + ‘zihinsel ve kültürel’ koşulların çatışmasını irdeler. (Tersine diyalektik ise, sözü geçen koşulların birbiriyle mesafeli kalışını (ve belki de birarada yaşayışını) irdeler.) 21. Yüzyıl eski entellektüellerin değil, yeni köksüzlerin yüzyılı olacak. O nedenle negatif egzistansiyalizm, 20 Yüzyıl egzistansiyalizminden daha işlevsel olacak. 22. Yüzyıl’da onun da yerini novum düşüngüler alır. Durağanlık 23. Yüzyıl’da gelir.

Bu konuma en uygun aday kadın kategorisi. 12.000 yıllık tarih denilen, kadını bir varlık kılamadı. O nedenle, eski düşüncesel yöntemler devredışı kalacak. Var olan ve/ya edilen her kadın şimdilik biricik olacak ve başarıdan çok başarısızlık içerecek ki bu da negasyondur.

Bu düşüncesel aracı kullanmaya en yatkın sanat dalı dans-tiyatro birleşik alanı.

Kadının uzaklaştırıcı / özgürleştirici dansı henüz icat edilmedi. Klasik delilik / ayrallık söylemleri burada risk yüksek olduğu için devredışı tutuluyor ama yine de yangın anında işe yaradıkları kesin.

Jestler negatif egzistansiyalizm için nasıl kullanılabilir?

Herşeyden önce heykeldeki boşluk hacmi gibi, dansta dokungu boşluğu yaratılsa gerek. Birbirinden uzaklaşan 2 beden, daha önce başka anlamlarda kullanıldığı için olumsuz bir eşanlamlılık yaratır.

Altkültürlerin birarada sentezden çok dekadans yarattığı gözlendiğine göre, farklılıkların birbirine uzakta durduğu ve bunu parçalanmadan dengeleyebildiği durumlar tasarlanabilir. Kadınlarla erkeklerin birbirinden uzaktalığı da, başka altkültürlerde başka anlamlarda kullanıldığı için, yine olumsuz bir eşanlamlılık yaratacaktır.

Novum müziklerin modern dansta kullanımı, uyumlu beden devinim dizgeleri gibi, daha çok anlam parçalanmasına yönelik düzensiz davranış dizileri yaratmıştır. Ağıt türü davranışlardaki düzensiz beden devinimleri, anlam saçmalamasına denk düşmektedir.

Modern dansın filmi yerine, ‘ibadet-sevişme-savaş-sanat’ tümleşiği olarak Uzakdoğu Asya Beden Metafiziği’nin kullanımı bir novum getirmiştir. Jet Li’nin ‘Kahraman’daki (birden çok kez farklı biçimde anlatılabilen ve her kezinde yorum payıyla doğru olabilen) dövüşlerinin dansı / koreografisi, Artaud’dan daha zalim, Grotowski’den daha çıplak, Brook’tan daha çok alanlı, Brecht’ten daha çok yabancılaşmış ama o denli de Beckett’ten anlamsızdır / saçmadır / uyumsuzdur.

Karşılaştır-Karşıtlaştır

Dans                                        Tiyatro
Söz                   -                                               ++
Müzik               ++                                            +
Jest-Mim          +++                                          +
Duyguküre        +++                                          +
Motor Dil          +++                                          +
Öykü                -/+                                            ++
Soyutlama         +++                                          +

Görüldüğü gibi, dans eskiden tiyatroya ait sayılan bir çok alanda artık ondan üstün durumda. Özellikle soyut müzikli, öyküsüz, bilinçdışına seslenen libretto, en yetkin, en öncü tiyatro metninin yaratamadığı sonuçlara ulaşıyor. Sankai Juku, Brecht’in çok ötesinde yabancılaşma, Artaud’nun çok ötesinde zulüm demek ve bunun çok daha öteleri olduğunu imleyebiliyor: Açık yollar.

Dansla tiyatro etkileşti ki ortaya dans tiyatrosu çıkabildi. Keza, tersine yönde klasik baleden bale tiyatrosu çıkabildi. Yine de bunların çatışması, özellikle 1985-1995 arasındaki ITT’nin (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) kültürel faşizmi gibi, tiyarocuların kazanç alanlarını kimseye kaptırmama eğilimini sergiledi. 

Listede görüldüğü üzere, dans-tiyatro diyalektiği, tiyatronun 2.500 yılda yapamadığını, modern dansın 25 yılda yapması sonucunun gösterdiği üzere, novumların aşkınlığını sergiler. Tiyatroda ‘yapılmaz’ denen herşeyi dans yaptı. Dans bilinçlileşirken bilinçdışını yitirmezken, tiyatro süperegosal takınakla bilinçdışına çıkamadı. Tüm bunların nedeninin ‘kimlik = rol + statü’ faşizmi olduğu kesin. Dans rol yapmaz, yaşam eyler; tiyatro rol yapar, gibi imiş davranır. (Bu, Aristo’nun özdeşleşerek arınma savına bir gönderme ama o da başka bir metnin konusu.)

Sankai Juku, acının tümeli ile, insanlık ile ilgilenir; absürd tiyatro acının tikeli ile, Avrupalı ile ilgilenir. Dans konuşamadığı yerde susar, tiyatro daha çok gevezeleşir, zırvalar.

Çıkış

21. Yüzyıl’da henüz ne öncü bir tiyatro, ne de öncü bir post-3-modern dans var. Kültürel-siyasal dönem olarak, modern dönem (1945’te) bitti, post-modern dönem (1990’da) bitti, post-post-modern dönem (11 Eylül 2001’de) bitti. Artık, (şimdilik) yeni bir orta çağda, global bir fetret çağındayız. Bunun dansı ve/ya tiyatrosu nasıl bir şey olabilir, en geç 2015’te örneklenmiş olacaktır. Bu metin, 11 Eylül ertesindeki kısa süre içinde, önceki dönemlerin bir bilançosunu tasarlamak için denendi / yapbozlandı.

Ekstra: Bir sonraki adım krizler dönemi: En geç 2050 civarında global enerji ve gıda krizi gelecek ve mahşerin 3 atlısı (istila, kıtlık, salgın) insanlığı çok sert vurabilir. Bu, sanatın değil, gelecekbilimin sorunu henüz. Belki bilimkurgunun...

(Ağustos 2004)

·           

Ek not:

  1. Aristo ve Lao Tzu eşzamanlı yaşamış olsalardı ve Aristo batıdan doğuya ve Lao Tzu doğudan batıya gerçekten yol almış olsa bile, karşılaşmayacaklardı. Çünkü aralarındaki uzaklık yol aldıkları uzunluktan uzundu. Karşılaşsalardı da, düşünceleri henüz ham idi (ki ardılları bunu tamamladı) ve birbirlerinin dillerini bilmiyor olacaklardı. Karşılaşan ve bir diğerini algılamayan Aristo-Lao Tzu da poliyalektiğin tanım sınırları içinde olabilirdi.

  1. Birbirinden uzaktaki kategorilerin birbirleriyle etkileşimleri, bir atomun iki değerliliği ve uzayzamandaki temassız iki noktanın birbirini neden-sonuç ilintisi içinde etkileyebilmesi gibi, post-kuantum mantıkla açımlanacak biçimde bir post-poliyalektik de tasarlanabilir. Aslında, post-3-modern dönemde, bir post-3-poliyalektik tasarlanabilirdi ama Aristo, Euclid ve Newton eşdeğer sistematik düşünceler ürettilerse de, farklı zamanlarda yaşadılar. Bu durum ve Orta Çağ Hristiyan Skolastikleri’nin Aristo’yu tama yükseltgemesi asenkronu, post-3-poliyalektiğe algısal bir derinlik kolaylığı kazandırabilir. Böylelikle, henüz yaratılmamış 'paradigmatik kritik eşik öte'lerini tasarlayabiliriz ki tüm metin boyunca denenen budur.

(Eylül 2004)

Beden Tiyatrosunun Eşleniği Disiplinler

Spor

Aerobik
Akrobasi
Atletizm (atlama dalları)
Buz dansı
Buz pateni
Cambazlık (trapez, vb)
Jimnastik
Ritmik cimnastik
Su balesi
Trambolin
‘Wu Chu’ (ve benzerleri)

Sanat

Bale tiyatrosu
Dans tiyatrosu
Etnik danslar
Folklorik danslar
Klasik bale
Klasik danslar (tango, vb)
Mim-dans
Mim tiyatrosu
Modern bale
Modern dans
Tiyatro

Libretto (yazın)

Caz (müzik)
Doğaçlama
‘New Age’

Belgesel (sinema)
Kısa film
Klip

Figür (heykel, resim değil)

Bilim

·       Endokrinoloji (duyguların hormonbilimi için ki kimyasal dilin eksikliği bu bilim dalındaki eksikliklerle doğrudan ilintilidir)
·       Kineziyoloji  (kas, kemik ve bağların devinim ve durgu bilimi için)
·       Psikoloji (duyguların bilimselleştirilmesi için)
·       Psikiyatri (insanlarda sıkça görülen duygu bozukluklarına önerilerde bulunabilmek ve dans terapinin bu alandaki kullanımı için)
·       Spor doktorluğu (dansçıları sakatlanmaktan korumak ve sakatlanmışları sağaltmak için)
·       Zihinbilim (birleşik bir zihin bilimi ve birleşik beş duyu-dil için)
·       Kültüroloji (dansın gündelik yaşamla, bilimle, düşünle ve diğer sanat dallarıyla ilintilerini ve etkileşim denklemlerini kurabilmek için)

Felsefe

·       Epistemoloji (dans yoluyla bilgi edinebilmek ve motor duyu-dili dizgeselleştirebilmek için)
·       Tasavvuf (zihinsel arınma, tefekkür, inziva ve nefs eğitimi için)
·       Uzak Doğu Asya Metafizikleri (yoga, meditasyon, trans, bedeni savaş + ibadet + dans/sanat + sevişme kullanımında mükemmelleştirme için)

(Ocak 1987 + Kasım 1988 + Ocak 2003)

Beden Tiyatrosu Praksis Manifestosu

BEDEN TİYATROSUNUN KURAMSAL TEMELLERİ

1.       İnsan bedeni, insan sesi kullanılmaksızın / olmaksızın (örneğin sağır-dilsizlerde de) bağımsız bir anlatım aracıdır. İleriki aşamalarda, insan sesi de bir anlatım aracı olarak kullanılabilir. Bu kullanım, tiyatrodaki kullanımdan nitelikçe farklı olacaktır. Örnekse, sesin duygubilimi irdelenecektir. Şerh: Tiyatronun çeşitli ekollerinin insan sesi ile ilintili varsayım-koyutları baştan değilleniyor.
2.       Beden, alt birimlerden oluşur. Kollar ve bacaklar bedenden ayrı düşünülebileceği gibi, ona yapışık olarak da kullanılabilir.
3.       Beden, devinir ya da durur. Devinimleri ve durguları alfabetikleştirme yaklaşımı dilsel açıdan geçersizdir ama bir notasyon denemesi her zaman yeğlenir. Modern danstaki notasyonların birbiriyle uyuşmazlıkları, ilgilendikleri devinim tümel kümelerinin arakesitleri olmayabildiği içindir.
4.       Bedenin devinimleri ve durguları, duygu anlambirimleri ile, birebir olmasa bile, yakın ilintiler taşır, sevinçten havaya sıçramak veya korkudan donakalmak gibi... Bunları gevşek örüntülü anlam göstergeleri olarak, çeşitli kültürler açısından listelemek, beden tiyatrosu için yararlı bir dağarcık yaratır.
5.       Duygu anlambirimleri; nefret, mutluluk, üzüntü, korku, acı, sevgi ve öfke gibi temel duygulardır (gösterge birimlerdir de). (Yediden beşe inerse, nefret ve üzüntü ‘sevgi değil’ ve ‘mutluluk değil’ olarak çıkartılabilir.
6.       Beden tiyatrosu; folklor, modern dans, modern bale, dans, klasik bale, tiyatro ve cazdan yararlanır. Bu öğelere yenileri katılabilir. Bazı öğeler, beden tiyatrosu kategorisine geçi olarak girip çıkabilir.
7.       Bir beden tiyatrosu oyuncusunun uygulamada ve kuramda (temel özellikler olarak) bu öğeleri öğrenmiş olması gerekir.
8.       Beden öğelerinin ayrı ayrı ve birlikte devinimleri ve durguları farklı anlatım kompozisyonları niteliği taşır.
9.       Beden tiyatrosu, bu kompozisyon kümelerinin evrensel kümesini araştırıp (kuramda ve sahnede) bulmaya çalışır. Ayrıca, aşkınlık vektörlerini de sorgular.
10.   Bir beden tiyatrosu yönetmeninin bir süre beden tiyatrosu oyunculuğu yapmış olması gereklidir. Oyuncularının duyduklarını kavrayabilmesi için bu uygundur.
11.   Bir beden tiyatrosu yazarının temelde altıncı maddeki öğeleri bilmesi ve beden tiyatrosunda potada eriterek kullanabilmesi gerekir.
12.   Herhangi bir kişi; oyuncu, yazar ve yönetmen üçlüsünün birden çok öğesini üstlenebilir.
13.   Beden tiyatrosu, görsel ve işitsel tüm öğelerden yararlanabilen, görsel-işitsel bir plastik sahne sanatıdır.
14.   Beden tiyatrosu, sahne sanatlarında 20. Yüzyıl’daki öncü akımların 21. Yüzyıl’a geçen bir biçimidir. Bunu ancak epsilon artı değerler düzeyinde becerebilecektir.
15.   Beden tiyarosu; mim-drama, mim-dans, caz-bale, dans tiyatrosu, salt dans, modern-dans, modern bale gibi ürünler verilmiş, arakesit-alt dalları işler, onlardan yararlanır / öğrenir ve bütününü ve daha ileri bir aşamaya taşımaya ve parçalarını bütünleştirmeye çalışır.
16.   Beden tiyatrosunun anlatım platformu olarak, soyutluk ve gerçeküstülük eğilimi / gizilgücü yüksektir. Bunda, motor duyu-dilin henüz bir öndil aşamasında olmasını payı vardır.
17.   Oyuncular hariç, sahne üzerindeki herşeyin bir anlamı, işlevi ve varlık nedeni olmalıdır. Eşyalar, yabancılaşma / uyumsuzluk efekti olarak / için kullanılmaz. Eşya; bayağılaşma (: banalizisyon), şeyselleşme (: reification) ve mülklülük (: possesion, ‘tutkululaşma’ anlamında değil) yaratır.
18.   Beden tiyatrosu, bir boyutta / parametrede, sanatsal bir bireşim denemesidir. Sinemanın tiyatroya yaptığını, yani onu ezip geçmeyi, yapmayacaktır. Tiyatroyla bireşim arayışı içinde olacaktır. Tiyatro, bedenin olanaklarını tümüyle kullanmadığı için eksik kalmıştır. Beden tiyatrosu, bedenin dillerini yaratacaktır. Bu sonuç, diğer sanat dallarınca da kullanılabilir olacaktır.
19.   Beden tiyatrosu, yeri ve zamanı geldiğinde kendi fesh / tasfiye edecektir. Kayıtlara geçen varlığı, topatıp mekan zaman içinde sürmek zorunda değildir.
20.   Beden tiyatrosu, öncünün öncüsü kalmak ilkesine uyar. Geleneksel öncüleştiğinde, ya kendini yeniler, ya da yok edilir. Öncünü öncüsü olmayan sanat dalı sanat değildir. Şerh: Öncü kalabilmek, her zaman ve her yerde o sanat dalını içkinliklerine balğı değildir, kimi dışsal kültürel öğeler de bir sanat dalını öncü kılabilir.

BEDEN TİYATROSUNUN UYGULAMA TEMELLERİ

1.       Çalışmalar, sahne üzerinde ve masa başında yapılır.
2.       Sahne üzerindeki çalışmalar doğrudan uygulamadır.
3.       Masa başındaki çalışmalar zihne yöneliktir.
4.       Bedeni beyin yönetir. Beyni kimi beden yönetebilir.
5.       Çalışmalar, en yararlı biçimde, bir çalıştıran-çalıştırılan ikilisi olarak yapılır.
6.       Bir yöntem de, çalıştıran-çalıştırılan’ın ters dönmesidir. Yani, çalıştıran çalıştırılan, çalıştırılan da çalıştıran olur.
7.       Çalıştıran, devinimlerin özünü önce kendi yapar, sonra çalışanın yapmasını sağlar. Sözel ve dokunsal iletişim kullanılır. Bedenin her yeri dokunulabilirdir. Cinsel tabular beden tiyatrosunda geçerli değildir. Yanısıra çıplaklık, teşhirci eğilimlerle kullanılmaz.
8.       Çalışmalarda her tür müzik kullanılabilir. 1985 momentinde, ‘new age’ ve caz beden tiyatrosuna en yatkın türlerdi. ‘Art of noise’ modu, tam yaratılamamış ilginç bir müzik-dans eşlenikleştirmesi koduydu.
9.       Bedene ait sayılan (kineziyolojik) özellikler, çalışmalarda ana ve vazgeçilmez ilkelerdir. onlara karşı çıkmak bedene kalıcı zararlar verebilir. Sporcuların rekor kırabilmek için, sakatlanmayı göze alabilmeleri, beden tiyatrocuları için uygun ahlaksal bir nitelik değildir.
10.   Çalışmalar, anlatım kompozisyonlarını arayıp bulmayı ve kullanmayı uygular.
11.   Beden plastik bir hammaddedir. Bedenin yoğrumsallığı heykelin yoğrumsallığına benzer ama et ve kemiğin viskositesine yakın heykel malzemesi yoktur. Bunu anlamak için kasaplık yapmak yeter.
12.   Bedenin plastik yeteneklerini geliştirebilmek için, çeşitli disiplinlerden (spor, vb) yararlanılır. Spor doktorluğu bile bu alanı tam bilgileştirememiştir. O nedenle beden tiyatrosu kendi bilgilerini kendi yaratabilir.
13.   Kusursuzluk vazgeçilmez bir ilke değildir ve birden çok kusursuzluk formatı tasarlanabilir. Kusurluluk zorunlu bir ilke değildir ve kusurlar görelidir.
14.   Kusurluluk ve kusursuzluk, anlatım aracı olarak, gerekli görüldüğünde kullanılabilir. Mükemmel bir devinim kümesine dağınıklık katmak, onu daha anlaşılır kılabilir.
15.   Her zaman yeni devinim komposizyonu kümeleri kurulabilir. Bu iş, beden tiyatrosunun temel yönelimlerinden birisidir.
16.   Beden devinimleri, hacim içi (sahnede yer değiştirerek) ve sahnede yer değiştirmeden olduğu yerde kalmak üzere, iki ana alt birime ayrılır. Bunların anlambilimleri ayrıdır.
17.   İkili tanım eksenleri: Devinim-durgu, doğrusal-döngüsel (devinim), sürekli-süreksiz (devinim), dinamik-statik, etkin-edilgin, olumlu-olumsuz, içedönük-dışadönük, izlenimci-dışavurumcu, duygusal-düşüncesel, duygu/düşünce-davranış, zihin-kültür, form-kompozisyon, form-içerik, tekil-çoğul, dişil-eril, çocuksu-yaşlı. Şerh: Üçül ve çoğul eksenler de tanımlanabilir. Örnek: Yaş ekseni ‘0-100’ olarak çizilebilir. Duygu için, ‘içgüdü-coşum-duygu’ konabilir. Kültür, ‘antropoloji, etnoloji, folklor, sosyoloji’ olarak tanımlanabilir. Ana duygular, 5 veya 7 tane olarak tanımlanabilir.
18.   Mimikler, bedenden bağımsızdır. Mimik, oyuncunun oyun sırasında kendisini dışarıdan seyreden / gözleyen ve tepki gösteren parçasıdır. Bu bir anlamda yabancılaşma / uyumsuzluk efekti olarak nitelendirilebilir. Diyelim, oyuncu bedeniyle oyunun içindedir / oyunla özdeşleşmiştir. Mimikse, oyunun dışındadır. Oyuncuya bakar, şaşırır, gülümser, kıkırdar. Mimikler bedenle, beden tiyatrosu bağlamında kopuktur / yabancıdır / başkaldırandır / uyumsuzdur. Herşeyden önce, ikisi arasında makro-mikro karşıtlığı vardır. (O nedenle de, klasik tiyatro anlayışında mimikler % 90 abartılıdır.) Aşırı dışavurum, beden tiyatrosunda olmayacak: Bu naifliğe dönüş özlemi değildir. Melodram abartısına / metafiziğine tavır koymadır. Yeni yüzyıl (veya ilk çeyreği), geçici bir ‘enazlama’ ilkesi çerçevesinde, bir sentezleme-arıtma dönemi olmalıdır...
19.   Kostümler de eşya kabul edilebileceğine göre, dekordaki ilkeler ve en az ilkesi geçerlidir. Çıplaklık (sıfır kostüm) gerekirse kullanılabilir.
20.   Makyajda da en az ilkesi geçerlidir. Gerekli görülmeyince hiç kullanılmayabilir.

(Eylül 1985 + Ocak 2003)