27 Şubat 2012 Pazartesi

Marjinallik ve Ayrallık

Ayral (deviant) toplumbilim tanımıyla, toplam nüfustaki % 98,5 oranlı varsayılan normalin dışında kalan, % 1,5 anormal demektir ama siyasetbilim gereği her tür dinsel, etnik azınlık da ayral sayılıyor.

Türkiye’deki duruma bakalım:

2010 nüfusu 72 milyon kişi (ama aslında 80’e kadar yolu var).

AİDS’li                   <              % 1 (resmi sayılar değişiyor)
Savaş engellisi      <              % 1 (2002, 350.000, Sakatlar Federasyonu)
Evsiz                       <              % 1
Siyasal sürgün      <              % 1 (2003 = 30.000, 1978’liler Vakfı)
İşkence görmüş    >              % 1 (1971-1984 = 800.000)
Dul kadın               >              % 1
Asker kaçağı         <              % 2 (2000 = 200.000 / 12.000.000)
Bekar (>40 yaş)     <              % 2
Psikiyatrik tedavi  <              % 5 (fiili)
Evlilik dışı ilişki     <              % 5
Alamancılar           <              % 5 (2002 = 3/70 M)
Üniversite              <              % 5
Boşanmış               <              % 5
Alkolikler               >              % 5 (2002 = 3,5/68,5 milyon kişi)
Uyuşturucucular  >              % 5 (2004 = 3/59 milyon kişi)             
Eşcinseller             >              % 5 (2004 = % 7 ve % 11 olarak öne sürüldü)
Çocuksuzlar          >              % 10 (kısırlar dahil)
Özürlüler                >              % 10 (2003 = % 12)
Okumazyazmaz     >              % 10 (2003 MEB)
Nüfus kağıtsız       =              % 10 (2000 DİE başkanı)
Kürtler                    =              % 10 (1965 nüfus sayımı)
Aleviler                  =              % 10
Ateistler                 =              % 10 ?
Solaklar                  >              % 10
İşsiz                        >              % 10
Psikiyatrik sorun  >              % 10 (öne sürülen)
Oyvermezler          >              % 35 (2002 = 18/50 milyon kişi)

Şimdi normaller, bu ayralları nasıl cezalandırır, ona bakalım:

Evsizler yok sayılıyor, çöplerden karnını doyuranlar görmezden geliniyor. Müslüman bir parti iktidardayken bile sürekli çalışan aşevi ve barınak açılmıyor. Zenginkonduluların servetlerinin % 2,5’luk fitre ve zekatı açlık sorununu çözer.

Asker kaçaklığının cezası 3,5 yıl hapisti. Yasa değişmedi ama uygulaması durduruldu. Ayrıca, üniversite mezunlarına tanınan ve daha kısa süreli yedek subaylık hakkı yitirilebildi.

1980 ertesinde oluşan siyasal sürgün kümesinin vatandaşlık hakları ellerinden alınmış durumda.

Dul kadınlar cinsel tacize uğrar. Sonra da öldürülür.

Özürlüler, anayasal ve yasal haklarına sahip değil. Hiçbir işyeri, kamu olsun, özel sektör olsun, onları istihdam etmiyor. Kötürümlere tekerlekli sandalye veya görme özürlülere özel otobüsler gibi düzenlemeler yok. En basitinden bir sürücü, yaya geçidindeki bir özürlüye kolay kolay yol vermez.

Solakların eline vurulur, çünkü dinen sol el kullanımı uygunsuz sayılır.

Oy vermemenin para cezası vardır.

Aleviler’in köyüne zorla cami yapılır. Sünni kurallarına uymaları için zorlanırlar.

Nüfus kağıtsızlığın cezası 2 ay hapisti.

Bekar birlikte yaşayanlar muhtar kovuşturmasına uğrardı.

Çocuksuz kadınlar boşanma talebiyle yüzleşir. Kusur erkekte değil, kadında aranır.

Erkek eşcinseller aşağılanır. Cinsel tacize uğrar. Yanısıra sübyancılık ve ensest bilinenin çok katları durumundadır.

Alkolikler yasalar ve tıbbi etik yasaklasa da, elektroşoka maruz bırakılır.

Psikiyatrik tedavi görenler aşağılanır. İşini yitirebilir.

Frengi ve cüzzam gibi bedende çok önemli deformasyon yaratan hastalıklara maruz kalanlar istatistiklerde açıklanmıyor. On binde bir gibi oranlarda olduğu tahmin edilebilir.

Siyam ikizi gibi anormallikler eskiden gazetelerde yer almazdı. Şimdi hepsi yer alıyor.

Listeye bakılınca, Türkiye nüfusunun ortalama bir kaç ayrallık taşıdığı gibi bir sonuca varabiliriz. Bu da kişinin maruz kalacağı gerilimi katlayarak arttırır.

Ayrallara karşı, tutum-davranış farklılığı görüyoruz. Eşcinselliğe karşı hoşgörü beyan edilirken, kendi çocuğu eşcinsel olanlar aynı hoşgörüyü gösteremiyor. Bunun Türkiye’ye özgü bir durum olduğunu sanmıyorum.

Şimdi anormaller, diğer anormalleri nasıl cezalandırır, ona bakalım:

Haberin gösterdiği üzere, Kürt azınlıklar eşcinsel azınlıklara, eşcinsel bir Kürt olsa bile, hoşgörü göstermiyor.

Kurucu ve yaşcı olarak ayrılan, uyuşturucu kullananlar ve alokilkler de birbirini sevmezler. Ancak, eskiden (35 yıl kadar önce) ikisi birarada pek raslanmazken, şimdilerde yaşlı-kurucu yaşsız-kurucudan daha çok duruma geçti. Marjinallerin kendi iç devimselleri olduğunu göstermesi açısından ilginç bir örnek. Nereden biliyorsun, denirse; ‘doğrudan gözlem’ derim.

Son yıllarda ateistler en istenmeyen komşu türü olarak, eşcinsellerin yerini almaya başladı. Eşcinsellerin namaz kılma hakkı vardır ama ateistlerin yoktur.

1980 yazında Kuşadası’nda çalışmış ve Ülker Sokak’ta ikamet etmiş biri olarak eşcinseller hakkında 2 karşıt izlenimim var: İlki olumlu, ikincisi çok çok olumsuz. Bunlar da doğrudan gözlem ve yalnızca birisinin kişiyi yanıltabileceğine ilişkin doğrudan bir örneğim.

Edebiyat ve yayıncılık dünyasında eşcinsl klanları olduğunu da doğrudan gözleyegeliyorum. Benim açımdan liberal veya Fethullahçı klanlardan farkları yok. Klan klandır: Kendindekinden başkasına yaşam hakkı vermez.

Bu, diğerine yaşam hakkı vermeme olgusunu, İstanbul’da hemen tüm marjinal gruplar arasında gördüğüm, marksistlerin binde biri kadar olan feminist kümelerin hoşgörüsüzlükten habire mayoz bölündüğünü ve selamı kestiğini, yine bizzat izlediğim için, söylenene değil, edime bakarım.

Bana en çok koyan durum şu: 200 kitap yazıp, ancak 3 tanesini bastırabilmiş biri olarak, herhangi bir marjinal grubun, doğru klana eklenip, onların AB bağlantılarından yararlanıp, benim 1.000 kitabımı bastırabilecek kadar parayı alıp, israf ettiğini kezlerce görmek beni sinir ediyor.

Gelelim öznelliğe:

Benim en sivri marjinalliğim, çok bilgili ve çok zeki olmam. Türkiye 1960-2010 gibi bir yerzamanda, 3 darbe ve 3 liberalizm dalgası ertesinde, bu niteliklerim bana yalnızca ağır cezalar getirdi ve en büyük ihanetlerin bir bölümünü de diğer marjinallerden gördüm. Sonuçta asal yalnız biriyim.

Benim diğer marjinallere karşı tavrıma gelince: Bana ne: Bu benim savaşım değil. Benden göreceğiniz hoşgörü, sizlerin bana gösterdiğinz hoşgörü kadar olacaktır. Bana acımıyor musunuz, ölün öyleyse... Ben sizi öldürmem, siz zaten birbirinizi öldürüyorsunuz. Musa Anter’in kızı gibi, babamı öldürmüş adamla, oturup konuşmam, yüreğim elvermez.

(Nisan 2011)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder