0. GİRİŞ
‘Ma’, Japonca bir sözcüktür. ‘Boşluk, boşaltma, uzay, aralık, oda, durgu, dingi, zaman, zamanlama, açış’ anlamlarına gelebilir. Bir soyutlama olarak değil, tasarlanmış eksi zamanı ve eksi uzayı belirtmek için kullanılır. Aynı zamanda bilinçli 'aporia' anlamında da kullanılır. 'Aporia', Eski Yunanca bir sözcüktür. Aristo tarafından gönüllü seçilen düşünsel zorluk anlamında kullanılmıştır. (Sonraları Aristo Mantığı'nı tam sistematik duruma yükseltgeyen Hristiyan Skolastiği'nde bunu karşılayan 'quod libetique' (‘dilinize geldiği gibi’ ve/ya ‘serbest tartışma’ anlamında ki düşüncesel zorluğun çözümü onlarca böyle düşünülmüş). ‘Aporia’nın sözcük sözcüğe karşılığı 'yolsuzluk' anlamına gelir; yani Lao Tzu'nun 'tao'sunun ('yol'unun) karşıt anlamını taşır. (Lao Tzu'nun öğrencisi Kung-Fu-Tse (Konfiçyus), Aristo'nun hocası Platon'un hocası Sokrat'ın doğumundan hemen önce ölmüş. Lao Tzu ölmeden önce, tıpkı Sokrat gibi hiçbir kitap bırakmadan, Çin Seddi'ni Batı'ya doğru geçerken, bir sınır muhafızının ricası üzerine, Taoizm'in kitabı ‘Tao-te-King’i ona yazdırmış ve ondan sonra kendisinden hiç haber alınamamış. Aynı zamanda diyalektik, Eski Çin kültüründe, Eski Yunan kültüründen önce kullanılmıştır. Bu iki anlamlı gösterge kimsenin gözüne batmıyor. (Japonya da, Çin kültürünü Kore aracılığıyla edinmiş.)
Yol yoksa, varlığını sonsuz yıkarsın ki bu ancak eksi uzayzamanda olasıdır. Sonunda ulaşılan vakumda yol, kendin olursun. Bu, 'şeytanın uşağı olmak' demek değil, gelenek put-tanrısına tapanlar için, 'şeytanın kendisi olmak' demektir.
·
1. MA VE BUTOH
Kabuki, bizim Orta Oyunu'nun durumunda, geleneksel bir Japon tiyatrosudur (yanısıra ‘Noh’ (okunuşu ‘no’) da vardır, yani birden çok gelenek söz konudur). Butoh (okunuşu 'buto') ise, Japon modern dansı olarak adlandırılabilir (her iki sözcükte de yer alan 'bu', 'dans' anlamına gelir, 'to' ise 'adım' demektir). Butoh, 2. Dünya Savaşı ertesinde yıkım geçiren kültürün vakumunda oluştu. Kirli, deli, şok edici, nihilist (: hiççi), katartik (: özdeşleştirerek arındırıcı), mistik (:gizemli), grotesk (: abartılı kaba) danslardır (yani birbirine aykırı ve birbiriyle çelişik olabilen birçok butoh oluştu). Butoh, ma'da oluşur ve ma yaratır.
Neden böyledir?
Ağustos 1945: Japonya yeniliyordu ama teslim olmuyordu (Asya faşisti Japonya'nın müttefiki Avrupa faşisti Almanya, Nisan 1945'te kayıtsız şartsız teslim olmuştu.) 6 Ağustos 1945: Hiroşima: 'Kahraman kovboy' ABD, birinci atom bombasını kullandı. Japonya hala teslim olmuyordu. 9 Ağustos 1945: Nagasaki: İkinci atom bombası. Bütün Japon halkı güneş imparatorunun tüm ulus için 'harakiri' emrini vermesini bekliyordu. 12 Ağustos 1945: Japonya kayıtsız şartsız teslim oldu. (İmparator sonraki 40 yıl boyunca ölene dek (kullanamadığı) iktidar konumunda kaldı.)
Dışa çıkamıyorsan, içe çökersin. ‘Butoh’cular çiftliklere ve dağlara inzivaya çekildiler. Dışa gözlerini kapadılar. İç gözlerini açtılar. Orada karanlık, susku, durgu, yalnızlık, acı ve 'ma' vardı. (Kanımca, hiçbir ‘butoh’cu öte acıya ulaşamadı.) Geleneksel öğelerin bütünlüğü parçalandı. Parçalar ayıklandı. Geriye ‘bu’ kaldı; yani en eski sanat dalı olan 'dans', adımsız / yolsuz dans.
Japonya, tıpkı Almanya gibi, 1950'lerden başlayarak yeniden somuta döndü. 2000'de dünyanın ikinci ekonomik gücü durumundalar. Uzaycılık için tavırları belirsiz: Pasifik emperyalizmi için tavırları belirgin. Düşünde 'Batı' kavramlarını aldılar. Bilimde, teknoloji (: pratik) ağırlıklılar. 9 sanat dalında yalnızca dansta, geçici olarak 'avant-garde' ve 'deneysel' olabildiler. İki atom bombasının yıkımı, bu denli hafif olamaz veya Japonya Üçüncü Dünya Savaşı'nda yeryüzünü yok edebilir (Bakınız: Akira, çizgi film ve çizgiroman). 2000-2010 arası için, dünya egemeni olmaya aday Çin'in tek antitez kategorisi de Japonya. Bir eksi sonsuz ile bir artı epsilonu, hangi kültürel süreç / işlem artı bire sonuçlandırır?
Ma ve Butoh, bunlar için artık herhangi bir şey yapamaz.
·
2. TİYATRO VE MA
20. Yüzyıl'da tiyatroda dört öteleme denendi: Antonin Artaud'nun 'Kıyım Tiyatrosu'. Bertolt Brecht'in 'Epik Tiyatro'su. Jerzy Grotowski'nin 'Fakir Tiyatro'su. Samuel Beckett'in 'Saçma Tiyatro'su. Artaud yok oluşla; Brecht yabancılaşmanın (gerçekleştirilmeyen) ayrılmasıyla; Grotowski sahneyi boşaltmasıyla (: vakumizasyonuyla); Beckett dış dünyanın anlamsızlığıyla ‘Ma’ya bilinçsizce epsilon kadar yaklaştılar. Geride kalan öğeleriyle (dekor, kostüm, makyaj, mizansen, vb), geleneksel tiyatro basmakalıplığında, kaldılar.
Tiyatro, dansa karşı hep hegemonyacı davrandı. Sinemanın, tiyatronun becerdiği her şeyin daha çoğunu becerebilmesi; çıplak bedeni sessiz / sözsüz kullanan dansa karşı tiyatronun 'üst' tavır almasını sonuçladı. (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün (: ITT) 1985-1995 arasındaki politikasının kültürel / sanatsal faşizmi 'The Drama Review' (: TDR) dergisinin sayfalarında izlenebilir.)
Tiyatro; metin, dekor, kostüm, makyaj, vb tüm öğeleriyle çarmıha gerilmiş durumdadır. Dansın (baleden ve folklordan söz edilmiyor) sessiz, sözsüz, sahnesiz, çıplak olabilmesi onu özgür kılar. Tiyatro, kendinin beceremediğini 'ast'ının becerebilmesine tahammül edemedi ve edemiyor ve onu sakatlamaya çabalıyor (kamburun başkalarına kambur yüklemesi örneği).
21. Yüzyıl'da; sinema ve müzik, hem en popüler / bayağı ürünler vererek dipteki, hem de en deneysel / öncü ürünler vererek zirvedeki ikili olacaklar; sinema ve dans ise, en arı-özgün ötediller yaratacak öte-ikili olacaklar. (Aslında tüm sanat sınıflandırmaları artık yapay kaçıyor; resim ve heykel 'plastik sanatlar' sayılıyor, mimari artık bir sanat dalı sayılamıyor, vb.) 'Ma' yaratımı ise, boşta kalacağa benzer; çünkü 2000-2050 arasındaki dönem, post-post-modern gevşeme / ayırtsızlaşma ile harcanacak. Kimse gerçekten acı çekmeye yanaşmayacak; gibi yapmakla yetinecek. Tiyatro da, sanatmış gibi yapacak. Geçmişte 'resim bitti' diyerek fırçasını bırakan ressamlar olmuş. Tiyatrocular böyle bir dürüstlüğü göstereceğe benzemiyorlar. İnsan, konuşamayacağı konuda susar. ‘Butoh’ da, ‘Ma’ da suskundu.
·
3. KADINLAR VE MA
Varoluşçuluk (Sartre'ınki değil, Heidegger'inki) açısından varlık kaçınılmazdır. Kişi, uzayzamanın ve varlığın içine (burada 'kendi-cins-insan' olmanın tüm rollerine ve statülerine) fırlatılır. Bilinç, bunu bağlanmalarla (: engagement) aşama aşama, (eğitimle, işle, vb) gerçekleştirir. Buradaki 'var', daha çok yaşlı erkektir. Çocuk ve genç kategorileri dışlanır ve/ya göz ardı edilir; kadın da, 'anne-eş-ev kadını' kategorilerine gömülür.
20. Yüzyıl, 500 yıllık Batı Avrupa kültürü hegemonyasını çökertti. Bu kültür, ataerkil ve cins ayrımcı idi. Doğum kontrolünün işlevi, kadını anne rolünden; boşanmaların neredeyse evlenmelere eşit sayıya ulaşması eş rolünden; ekonomisinin aktif nüfusun artmasına gereksinmesi ev kadını rolünden gözgürleştirdi. Feministler, bu özgürleşmenin kendi başarıları olduğunu öne sürerler. Aslında erkek kültü, kendi kuyusunu, savaşlarla ve emperyalizmle kendi kazdı; çünkü libidosunu tüketti ve 'çıtırlaştı'. Ayrıca feministler, 2000'de Batı Avrupa'da ortalama ücrette kadınların, erkeklerin yalnızca üçte ikisi oranını yakalayabilmesine engel olamıyorlar.
Yanısıra kadınlar, gönüllü kölelik olan erkek rollerine gayet hevesle daldılar. Asker, siyasetçi, entelejensiya, iş kadını, medyatör oldular. Bunların toplumsal bağlanma-kölelik oranları yüzde yüzdür. Oysa kadınların, kuşkusuz erkeklerin de, gereksindiği özgürlük, ancak ayrılma, çözülme, kopma yoluyla gerçekleştirilebilir. Kendini başkalaştırmak, ancak ‘Ma’da olmalıdır.
'Phallocentricism' denli, 'vaginacentricisim' de faşisttir. Artık çocuk doğurmak, üretmek değildir. Hem sperm, hem de yumurta olmadan çocuk olmaz. Annelik artık tekil-bütün değildir; genetik (yumurta), biyolojik (uterus) ve sosyolojik / psikolojik (büyütme) olmak üzere, çoğuldur. İleride yapay ortamlarda çocuk yapmak da olalılaşacaktır; yapay döllenme bunun ilk adımıydı. En önemlisi, Dünya'nın bir yüzyıl daha nüfus artışına gereksinmesi olmayacak. (Ek: Kafa nakli ve klonlama da var.)
Aile içinde, baba baskısı denli, anne baskısı da geçerlidir. Baba anneyi dövse de, dövmese de, çocuğu çoğunluk anne döver. Bunun karşıtı tavır, çocuğu karnında taşımakla yetinip, doğar doğmaz onu önce bakıcıya ve/ya büyükanneye, ardından kreşe bırakıvermek de değildir. Dünyanın 'en ilkel' denilen kültürlerinde bile anne, çocuğuna üç yıl bakar; sonrakini de bu süre içinde yapmamaya çalışır.
Kadınlar nasıl ayrılır? Sanırım, asal-yalnız-ayrı bir erkek olarak bunu söylemek bana düşmez. Bildiğim, kadın Ma'sı, her kişi için biricik olacaktır. Bir düşünce atlasçısı olarak, kayıtlı hiçbir kadın Ma'sına rastlamadım. Zaten kavramın kökeni olan Japonya'da kadın Butoh'cu yoktu. Yanıt, Batı Avrupa'dan da gelemez. 'Novum' bir felsefi kavram için, 'kanser' düzeyleri yüksek.
Evet, TC'li kadınlar; hani sizin Ma'nız?
·
4. ENTELLEKTÜEL VE MA
Entellektüel, herhangi bir statüye bağlanmaz. Bağlandığında 'entelejensiya' olur. İktidar seçkinlerinin peçeteciliğini yapar. Köşe yazarı olur, medyatör olur, reklamcı olur. Yazarsa, çok satar. Besteciyse, 'cingıl' ve 'film müziği' yapar. Oyuncuysa, klipte ve/ya televizyon dizisinde oynar. Bilimciyse, silah üretir. Düşüncüyse, 'post-modernist' takılır.
Entellektüel, dayanabileceğinden çok acı çeker. Ursula Kroeber Le Guin'in deyişiyle 'acının ötesi'ne geçer. Başkalaşır. (‘Başkalaşım’ı yazan Franz Kafka başkalaşamadı, ama biz onun sayesinde başkalaşabiliyoruz.) Adıkonmamışlaşır. (Aristo Mantığı'nın adı, yaratılmasından 1.500 yıl sonra kondu.)
Entellektüel, Birinci Dünyalı (: Kuzeyli) olamaz. Müreffeh yaşayabilir ama sömürgen olamaz. Tersine de, Vietnam Savaşı'nı ve/ya Bosna'yı protesto etmez. Entellektüel, insanların geri zekâlılığında ve cehaletinde savaşan bir taraf değildir. Hiçbir ırka, dile dine, ahlaka, siyasete, iktisada, eğitime tabi / ait olmaz.
Entellektüel, tıpkı öte-usta gibi, var olanın (: geleneğin) en iyisini başarır. Yolu açık tutar. Tarih henüz başlamadı. Entellektüel, insanın karanlığında şafağı görecek iç ışığını yaratır ve taşır. Körler ülkesinde şaşı değildir.
Entellektüel susmaz. Andrey Tarkovski, 'yayınlanmadığı için yazmaktan vazgeçen yazar, yazar değildir' demiş.
Entellektüel, Ma'dır ve Ma'dadır; tıpkı uzayzaman - enerjimadde tümleşikliği / eşlenikliği gibi...
·
5. ÇIKIŞ
Yıl 2000'e değil, yıl 4500'e, Aristo-Lao Tzu duvarının ötesine bekleriz.
· Bir yeni yıl şarkısına atfen: Gelecek biziz, ölüm biziz; sizi de bekleriz.
· Hasan Dede'ye atfen: Cehennem biziz, gül bizdedir.
Ve/ya:
· Şeytan benim, gül bendedir.
(2000)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder