YOLLAR
Tali Yol
Schehner ve Tiyatro
S., aslında bir tiyatro eleştirmenidir. 1985’te tiyatronun dansı ezdiğini savundu. ITI’nin (: Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) ayak oyunlarıyla, az kalsın editörlük statüsünü yitiriyordu. Ödün verdi, geri adım attı. 15 yıldır hala yerinde.
O başladığında bitirilmiş / tamamlanmış olan öncü akımları çok iyi dizgeledi ve anlamdırdı, ‘hata epsilon’ düzeyinde yeni akımlara olanak sağladı.
S., 2000’de Strinberg’i yeniden keşfediyor ki tam da belirtilen duruma uyuyor: Yeniyi beceremiyorsan, eski ustalara sığınırsın. (İngmar Bergman gibi, öncü film yönetmenliğinden klasik oyun yönetmenliğine ricat.)
Schehner ve Eleştiri
S., eleştiri alanında Batı dünyasında bile eşine az raslanır örneklerdendir. Herşeyden önce, algısı tarihe açıktır. Aynı zamanda, ikilemsel görünse de, eleştirelliği öznel tözüyle çelişir. Bu ancak, ITI gibi kurumlarla çatışıp ödün verdiğinde anlaşılır.
Soğuk Savaş dönemi bittiğinde eleştiri, tarihçeye birebir ilintilenmeksizin (daha çok geçmiş devimsellerinin şimdiye yansımasıyla), boşta, dolayısıyla (kazanılmış değil, verili) özgür kaldı. Gerçekçilik de, birebir formattan kurtuldu. Tarihçenin yönü yok, öyleyse kamera üç yüz altmış derece dönebilir ama eleştirmenin başının dönmemesi kaydıyla...
S. bunun ayırdındaydı ama kullanmadı (öznesine bol gelen bir özgürlüktü veya gönüllü kuldu, diyelim).
S. eleştirinin yolunu açtı ama o yolu kendi yürümedi.
Schehner ve Öncü Sanat
S., sonuna dek öncülüğü savunagelmiştir ama kendisi (eleştiride öncülüğü pek sorgulamadığı için olsa gerek) öncü kalamamıştır.
Modern danstaki öncü akımları, kümeleri, ürünleri ve kişileri saptarken hiç şaşmamıştır. Bir yol imleyici olmuş ve bu işi tek başına on yıl sürdürmüştür.
Aynı durumu, tiyatro için öne sürmek biraz zor. Özellikle Üçüncü Dünya ülkelerindeki siyasal tiyatroyu abartarak lanse etmiştir. Bu da, tiyatronun eylemsel gücünü abartarak önemsediği içindir. Kimse, uzmanlık alanının bir işe yaramadığını kendine itiraf etmeye cesaret edemiyor. Devir, disiplinlerarasılık devri…
Anayol ama Otoban Değil
Bausch ve Dans
İşte e’le bir girizgah: TC’de Vaziyet:
Geyvan Mc Millan’a 1986’da, ‘Butoh’ gruplarından biri olan Sankai Juku’yu, (üstelik kendileri video bandı gönderip gelme talebinde bulunmuşlardı) neden Türkiye’ye çağırmadıklarını sorduğumda, şöyle demişti: Henüz erken. Kastettiği seyirciydi ama aslında kendisi için erkendi. O zaman henüz kurulu düzene bağlanmamıştı ve uyruklaşmamıştı. Devlet kurumları onu dışlıyorlardı. Şimdi, en yakın arkadaşına kazık atıp, bir üniversite makamı elde etmiş durumda. Artık Bausch’u iki yılda iki kez çağırmakta herhangi bir beis görmüyor.
Asıl konu:
‘Pina Bausch und Tanztheater’ yazısında (Papirüs, Haziran 1998), Bausch’un dans çizgisi belirtilmişti: Arayan genç kadından, güzellikler peşinde yaşlı post-menopozluya doğru 25 yıllık bir süreç… Bireysel gerilemesi denli, tarihçe gerilemesi de, bu döneme denk geldi (Birleşik Almanya gibi).
Asıl sorun-sal, B.’un varlık ağırlığını yitirmesinde / sıfırlamasında. Duyguca ve düşüncece, başından beridir ciddi değil. Dansı çocuk oyununa çevirdi. Seyircinin beğenisi bunun kanıtı. Brechtçi (epik : yabancılaştırıcı) değil, aristocu (: katartik : özdeşleştirerek arındırıcı) bir sanat onunkisi.
Bausch ve Eleştiri
Bausch eleştiriye kapalı. Birinci silahı, başarısı. Her ülkede her zaman binlerce seyirci, seyretmeye hazır onu bekliyor. Böylesi bir ruhsal kalkandan içeriye çok az ışık girer. İkinci silahı, gençliğindeki düşünceleri. Kimse, onun düşünsel regresyonda olduğunu ayırsamıyor.
Eleştiri, söz dinlemez. Yıkamıyorsa, çizer…
Bausch ve Riefenstahl
Leni Riefenstahl bir ‘anti-heroin’dir (: karşı kadın kahraman). Bir 20. Yüzyıl efsanesidir. Hitler’in kameramanlığını yapmıştır. Naziler’in ilk parti kongresini ve 1936 Berlin Olimpiyatları’nı filme almıştır.
2. Dünya Savaşı bitince aforoz edildi. O ne yaptı? Gitti, Afrika’da ve Okyanusya’da belgeseller çekti. İnanılmaz ama 99 yaşında ve hala sağ…
Şincik: Riefenstahl, Bausch’un annesi olacak yaşta. Riefenstahl, ‘ausstuck’ (: dışavurumcu) bir oyuncu, dolayısıyla sanatçı idi. Bausch da, dışavurumdan başlamıştı.
Benzerlikler sürüyor: Bausch da, 1984 Los Angeles Olimpiyatları’nda bir gösteri sunmuştu (ki dışavurumcu ‘tanztheater’cılar da Berlin Olimpiyatları’nda gösteri sunmuşlardı). (Spor-sanat ilintisini gözardı ediyoruz.) Kitlesellik, genelde faşistçedir. ‘Katarsis’, orada ayine dönüşür ve ondan sonra yürü savaş meydanlarına…
Ne demişler? Anasına bak, kızını al. Şerh: İşbu yazar, Bausch’u yumuşak-matriyarkal faşist sayarken, Riefenstahl’ı öyle saymıyor.
Yumuşak-matriyarkal faşizm ile kastedilen şudur: ‘Erkek uygarlığı’ denilen, ‘şiddet’ gibi, sert ve köşeli kavramlar içerir. ‘Kadın uygarlığı’ ise, yumuşak ve eğrili kavramlardan oluşacaktır ki bu bilgi öldürücü bir durumdur (çünkü bilgi apaçık netlik gerektirir). Feministlerce, ‘anaerkil toplumların asla savaşmadığı’ gibi bir yanılsama yaratılmıştır ama yokedicilik kadının varlık tözünde zaten vardır. Kadın, tüm uygarlığı rahmine alıp orada (bin yıllığına da değil) sonsuza dek öldürmek (: doğurmamak) istemektedir: Ezeli ve ebedi anne (Freud’un rahme dönüşü yerine, döndürüş). 20. Yüzyıl’daki kadın sanatçı iktidarları buna şimdiden başladı bile. Çingene kral babasını astırır, Bausch kraliçe isyanı bastırır (veya köksüzü bağlar / uyruklaştırır).
Kaotik mantık, yanyana iki noktanın belli denklemlerde artı ve eksi sonsuza limitlenen sonuçlar verebileceğini öngörür ki kültüroloji de öyledir... Yapılmak istenen, tarihi yaşarken imlemek-izlemek… ‘Butoh’ ve ‘Tanztheater’, yanyana iki nokta idi ama karşıt yönler imliyorlardı.
Artık ikisi de ayırtsız…
Trafik İmleri
Ma ve Ma
Yıkımın özeylemliliği vardır, ‘ma’nın da öyle… Eğer bir tarlayı yeterince hızlı ayıklarsınız, orada artık zararlı ot bitmez. ‘Ma’yı yeterince sürdürürseniz, artık ‘ma’ yapmaz, ‘ma’ olursunuz.
Geleceği boşaltıyoruz ve ipotekten kurtarıyoruz. Dikenli gül biter, kan kokulu adsız gül biter, orasına karışmayız. Herkes, kendi tarihçesini ödeyecek nasıl olsa…
20. Yüzyıl, ‘zaman ve mekan yıkımı’ yüzyılıydı. 21. Yüzyıl, ‘gelecek tasarımı’ yüzyılı olacak. Elde var uzaycılık. Elde yok ‘kadın ‘ma’sı’…
Yeni soru: ‘Ma’daki ‘ma’ ne olabilir? Sonsuz öğeli - sonlu toplamlı ‘ma’nın tümlevi nedir? Bu, şimdiden kestirilebilir mi?
İronik ama yanıtı ben bile göreceğim çocuklar…
Dingisiz Durgu
İşbu yazar, 1984’te ‘İsimsiz’ başlıklı bir ürün (libretto) ile modern dansa fiilen-doğrudan müdahil oldu. Yıl 2000: Burabuanda yaşlılık ile ‘ma’yı üretmekte… Sıra ölümde: O asıl, sonsuz yok edici; antropomorfik-hümanist faşizmin ana sterilizatöründe…
Herkes çözüm soruyor ama gösterilene bakmıyor bile... Çok basit: Vitesi beşe takıp yokoluşa son gaz gideceksin. Kork ama saldır da…
Savaşım için, umuda bile gereksinim yok…
+
Bir libretto sinopsisi:
Bir adam, kolunu giyotinle keser. Bir cerrah, lokal anesteziyle kolunu dikmeye başlar. Bir kadın, çevrede doğaçlama danseder (mümkünse, o ana dek durumu bilmez). Bir kameraman, sahnenin ardındaki dev sinevizyon ekranında, en ince ayrıntısına varıncaya dek, ameliyatı naklen verir. Bir söyleşmen, adamla ölüm üzerine, İngilizce röportaj yapar.
Süre: 2 saat. Müzik (konuşmalarda sessizlik olmak üzere ve sırasız): ‘My Life in the Bush of Ghosts’ (Talking Heads) + Tekbir (Bora) + ‘Rue d’Orient’ (Moğollar) + ‘Pulsacion’ (Astor Piazzolla) + Zikir (Aka Gündüz Kutbay ve Okay Temiz) + Siesta (Miles Davis ve Marcus Miller). Mekan: AKM Büyük Sahne. Zaman: Belki 2005, belki asla. Başlık: Yok.
Çok basit: Adam, işbu yazardır. Cerrah bellidir ama ad verilmesin. Kameraman, bir savaş muhabiri veya bir tıp öğrencisi olsa gerek. Kadının kim olduğunun hiç önemi yok. Söyleşmen, İngilizce bilen biri olabilir. Fonda, (yazılı veya sözlü olarak) Almanca ve Fransızca simultane çeviri olabilir.
·
KAVŞAK
Bausch ve Schehner
I. ‘Compare and Contrast’
· Dansçı ve tiyatrocu
· Avrupalı (: Alman) ve Amerikalı
· Yaşlı ve yaşlı
· Başarılı ve başarılı
· Yönetici ve yönetici
· Edimci ve kuramcı
· Kadın ve erkek
· Kendi geleneğini yaratmış gelenekçi ve başkalaşımın şok cephesinde dayanamayan geleneksel öncücü
· TC’ye gelmiş ve gelmemiş
II. ‘Pas de Deux’
Schehner, başından beridir Bausch’u över. Ancak, çok dolaylı yollardan onun ‘ma’ yaratmadığını ima eder, çünkü çok seyrek oluşan bir kadın baş-usta sanatçıyı engellememe centilmenliği görevini yerine getirir.
Schehner ile Bausch’un ikili dansı; bir klasik bale eserinin parodisini yapan Hollanda Kraliyet Balesi’ndeki, tütü giymiş bir elli boyundaki baletin, bir seksen boyundaki balet tarafından fırdöndü niyetine döndürülmesine benzer. Belirtmeye gerek yok: B., S.’i döndürüyor.
Bunun antitezi, şöyle bir plan olabilirdi: Jet Li’nin ‘Romeo Ölmeli’ filmindeki, erkek savaşçının kadın öldüremediği için, kadın partnerinin gövdesini kullanarak / raksettirerek kadın savaşçıyı öldürmesi.
III. ‘B. und S. und dieser Schreiber’
S. için kısa:
Düşmanına avans verme.
B. için uzun:
1998’de AKM’de yapılan söyleşide işbu yazar, Bausch’a sormuştu: “Faşizm ve ölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?” Yanıt şuydu: “Sevgiden konuşalım” (konuşulan İngilizce’deki aslı: “Let’s talk about love”). (İzleyiciler, yazarın şovmenlik yaptığını düşünmüşler.)
İki yıl geçti. İkimiz de, ölüme ikişer adım daha yaklaştık. Yeni milenyumun sorusu şu olabilirdi: Sizi içermeyen geleceği, sever miydiniz, öldürür müydünüz, ‘frau Bausch’?
Ya da: Dansın ve geleceğin yolundan çekilin eski ustalar…
·
ÇIKIŞ : ‘EXODUS’: TEKVİN
· Tarihin, belirlemeciliğin etkin olmadığı, seyrek özgür noktalarından birindeyiz. Böylelikle, beyince edilgin yerine, etkin olunabilir.
· Gelecek hep gelir ve uzun sürer. Onu geçmek yetmez. Sizi geçer ve ezer.
· Entellektüel, tarihe ezilmeyen ve geçilmeyen, tarihi yaşarken yapabilen / yazabilen ve bunu bilebilendir.
· Düş de bir eylemdir, özellikle dansta… Entellektüelin en önemli düşünce yollarından birisidir.
· Öyleyse: ‘Ma’da bıçak sırtı amok düş-uçu…
(Nisan – Haziran 2000)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder