28 Şubat 2012 Salı

Tango & Tango




Tango Nedir?

Tangonun vakıası aynı, rivayeti farklıdır. Özetle; kerhanenin, lümpenliğin, seksin, aşkın ve ihanetin dansıdır tango...
Tango ne olmayabilir ve/ya ne değildir? Birincisi, Şecaettin Tanyelli ile  uzak yakın hiç bir akrabalığı yoktur. İkincisi: Doğrudan Astor'a gönderme: 'Seks-aşk' yerine 'ölüm', 'gerçeküstü' yerine 'dehşet' ve 'saçma', 'ihanet' yerine 'faşizm' denmeliydi, ilkler geçersizdir.
Tango, danstır ve müziktir (müziksiz danslar ve danssız müzikler de vardır ama konumuz dışında kalırlar).

Dans Olarak ve Olmayarak Tango

Önnot: Tuhaftır ki atom bombasının şok cephesini gönüllüce yüzleyen Japon ‘Butoh’cuları arasından bile, tango sevenler çıkmıştır. Onların varlığı, dans olmayarak (eksi hiçlik (= Ma) olarak) tangoya işaret eder.
Tango, öyle gösterilse bile, bir salon dansı değildir. Göstermelik değildir, aslında seyirlik bile değildir.
Tango tözseldir. Ontiktir ama fenomenlerinin pek bir değeri yoktur. Tangoya bakılmaz, görülür. O nedenle tango, gözü kapalı seyredilir. Varlığında tango tözü barındırmayan biri, ne denli tango yapsa nafiledir (bakınız: göstermelik Şeb-i Aruz törenlerindeki semalar ve Sally Potter'ın tangoları).

Müzik Olarak ve Olmayarak Tango

Müzik sestir. Müzik, Aydınlanma Çağı Batı Avrupa kültürünce belirlenmiş melodi - ritm -armoni kuralları içinde, çalgıların çıkardığı sesler bütünü olarak tanımlanmıştır. Müzik olmayan sese 'gürültü' denmiştir. Ancak; 'Art of Noise' (: ‘Gürültü Sanatı’ ki ilkin bir albümü, devamında bir topluluğu imler) izleği, gürültüyle de (boru tınlaması, buhar fıslaması, vb) müzik yapılabileceğini gösterdi.
Tango müziktir. Kalabalık bir orkestradan, ‘banço + bas + piyano + bandoneon’dan oluşan bir kuartete dek değişebilen bir grupla icra edilebilir. Hatta pek sık örneği olmasa da, yalnızca bandoneon solosu da olabilir.
Tango; sözlü de olabilir, sözsüz de; danslı da olabilir, danssız da... Metnin üzerinde yoğunlaştığı tip, sözsüz-danslı olanıdır.
Müzikdışı olan; ritmin, melodinin ve armoninin, tek tek veya çoğul olarak deformasyonuyla da elde edilebilir. Piazzolla'nın (yeni) tangosu, müzikdışı olana yol alır ama anayolu tümüyle yitirmez / terketmez. Basta kullanılan marş ritmi, müzikdışılığa bir örnektir.
Caz, müzikdışı olana en açık türdür. ‘Jam session'lardaki solo doğaçlamalar, cazlaştırılmış Klasik Türk Musikisi'ndeki velvele-karabataklara (örnek: Zikir’deki Aka Gündüz Kutbay’ın ney icraları) benzer. Diğer(ler)i, tekilin köruçuşunu izler ve onun geri dönüşünü sağlar. Herkese sıra gelir (ki bu müzikteki nadir demokrasilerden birisidir). Doğaçlama, bilincin yitişi, bir bakıma bir deliriştir. Eğer birileri seni kollamazsa, duvara çakılabilirsin ki ilk dönem cazcılarının başına gelen budur.
Tango, (ne yazık ki) az cazdır. ‘Sextet Major’ (: Büyük Altılı) ve ‘Sextet Minor’ (: Küçük Altılı) mensupları, en caz tangoculardır. Piazzolla'nın onlardan intihal oranı belirsiz kalıyor. (Yargı dinleyicinin.)
Tango, az valstır da... Bunda, zamansal koşutluk ağır basıyor; yoksa Viyana nire, Buenos Aires batakhaneleri nire...
Tangonun müzik olmayabilirliği, tükenen akıl seçeneklerinin ötesinde; bayağı olanın da, Üçüncü Dünya olanın da kültürel açar olabileceğini gösterir.

Tango ve Astor Piazzolla

Önnot: Yazar, yıllarca bilinçsiz bir tango fanatiğiydi ve bunu özvarlığı ile asla ilintilendiremiyordu. Ne zaman ki Güney (yoksa Latin mi denmeli?) Amerika'dan Astor Piazzolla'lı tangoları dinlemeye başladı, o zaman aydı. Zamanlar yine geçti. Yitik izleklerden keşfetti ki patent ona ait değil. İç çığlık: İhanet: Ne yapmalı? Yılma yok, yola devam... İcad: Piazzolla bir derleyici ama intihal durumunu açıklamamış. O artık bir rahmetli ve kayıtlar yanıltıcı...
Dene ki: Tango, onun olsa ne olur, olmasa ne olur? Yanıt: Sonuç değişmiyor.
Devam: Astor Piazzolla (1921-1994), neredeyse tüm yaşamı boyunca yalnızca tango icra etti. O bir bandoneon (: küçük akordeon) ustasıydı. Kendini tangoya adadı. Yirminin üzerinde grupla çalıştı (çoğunu kendi kurdu). Geriye ellinin üzerinde plak / kaset / disk bıraktı.
Cazın epey ustası, tango icra etti. Bu, ister her türü denemek, ister bir ustayla hesaplaşmak olarak algılanabilir. Hepsinde de, tangoda olanın ötesine geçmek, görülemeyen birşeyleri arama çabası vardı.
Tuhaftır ki kültürel başyapıt-araçlar, uzaklardan daha açıkseçik algılanıyor. Fassbinder seyretmemiş Alman çok, Hassel okumamış Dan çok... Tangonun değerini vermek de, bir Japon'a düşebiliyor.
Yine de, Piazzolla olmasaydı, tango TC'ye ulaşmayacaktı.

Tango ve Yeni Tango

Piazzolla, "yeni tango = tango + komedi + trajedi + kerhane", demiş.

Oysa:

yeni tango = tango + e
yeni tango (  É e) = ötetango - metatango
yeni tango = tango + absürd + dehşet + sekssiz aşk ve aşksız seks
yeni tango = ölüm + delilik + faşizm

Tüm bunlar, ustaların başyapıt yaratırken nerede yol aldıklarını bilmeyebileceklerini gösterir. Zaten Piazzolla bir romantikti; düşünceler ve denklemler yerine, duyguları ve devinimleri yeğlerdi.

Tango ve Seks

"Kusursuz tango yapmak, birbirini yakından izlemek durumunda olan iki kişi arasında bir iktidar mücadelesi halini alır." (Sally Potter) Ona göre tango, kadından yalnızca erkeğine uyması beklenen bir danstır.
Bu, işin Batılı anlayışı yönü. Bir de doğulu anlayış var: Ustanın gücünü kullanmaması. Güç bedensel anlamda alınırsa erkek güçlüdür, başka anlamlarda alınırsa ayrım yoktur. Atletizmde kadın-erkek ayrımı, yüz metreden maratona doğru sıfıra limitlenir.
Dans bir spor değildir, asla kaba güç gösterisi beklenmez. Bu 'güç = iktidar' özdeşliği yanlışlığıdır. İktidarsızlığın Türkçe'deki ve Avrupa dillerindeki iki anlamlılığı durumu özetliyor.
Gücün ne olduğunu bilen biri, onu pek kullanmak istemez; çünkü bu çok acı vericidir ve özsaygı kırıcıdır. Onurlu bir erkek, asla gücünü kadınlar üzerinde denemez. Kadınlar bunu anlamamakta ısrar ediyorlar. Altı milyar mikrobu yönetmenin ne anlamı olabilir ki?
Tango, kadın-erkek arasındaki imkansızlığı apaçık verebilen ender örneklerden biridir. Bunda, tangocuların bedensel cüssesinin birbirine yakınlığının da, tangonun ağzını açmadığı konularda da birşeyler söyleyebilmesinin de etkisi vardır.
Olağan seyirci, tangoda neredeyse tam bir cinsel birleşme görür. Yanıltıcıdır. Bakmasını bilmemektir. Tangodaki hüzün, isyan ve ihanet; dokunan bedenlerin bile zihinlerinin birbirine değmemesiyle ilintilidir. On bin yılda bunu hala öğrenemedik.
Tango; ölümün varlığı nedeniyle, seksin (ve aşkın da) beyhudeliğini gösterir.

Sonraki bölüme kayan bir paragraf:

Faşizmin kadın-erkek arasında başladığını kimse kabullenmiyor. Kadınlar yeni bir dünya kuracaksa, bu erkeklerinkine hiç benzememek zorunda ki feministler neredeyse tıpatıp aynı erkek iktidarları ürettiler.

Tango ve Faşizm

Tango, faşizmin sesiydi. Onun propagandası değildi, en altta kalanların ona karşı çığlığıydı.
Üç ana ölüm vardır: Bedenin ölümü olarak ölüm, zihnin ölümü olarak delilik, kültürün ölümü olarak faşizm-engizisyon.
Yeni tango üçünün de sesiydi: Cinayet olarak kerhane aşkının ve seksinin, absürd-dehşetin çıldırtması  olarak zihnin, bozunumun ve bayağılaşmanın abisi (: okyanussal dibi) olarak Latin Amerika faşizminin...
Doğrudan söylenemeyen dolaylı yoldan - imayla söylenir. Mecaz-teşbih, orada tangoysa, burada karikatürdür.

Tango ve Carlos Saura

Saura, şimdiye dek danslı üç film yapmıştı: Kanlı Düğün, Carmen ve Bolero. Üçü de İspanya İspanyolu idi. Bu kez deplasmanda dövüşmüş: Arjantin İspanyolu... Yazara göre bunda geç kaldı. Arjantin'de cuntacılar emekli oldular.
Jorge Semprun’un ‘Ölmeyi Yazmak’ta açıkça söyleyemediği bir şey vardır: İspanya İç Savaşı'nda bir komünist olarak yenilgi, İkinci Dünya Savaşı Fransa'sında direnişçilik ve toplama kampı, Franco faşizminde yirmi sekiz yıl daha ve 1992’de kültür bakanlığı... Kulağa saçma gelmiyor mu? Pinochet bile deplasmanda insanlık suçundan tutuklanırken 1998'de 'Tango', kulağa saçma gelmiyor mu? (Dikkat edin: 'Geldim' diyen faşizmdeyiz.)

Film-ler

Önnot: İmtiyaz sahibi seyircili dans ve film öngösterilerinden tiksinmeye başladım. O seyirciler, Lennon'un dediğince, yalnızca banka cüzdanlarını hışırdatma hakkına sahipler. Festivalde yapılan ayıbın ötesindeydi.

Mayıs 1999 ayında vizyonda iki tangolu film vardı: ‘Tango Dersleri’ ve ‘Tango’. Geçmişten kesinlikle anımsanası üçüncüsü ise, Solanas'ın ‘Tangolar’ı idi ki müziği yine Piazzolla'ya aitti. Solanas, ölümcül açmazlardaki bazı kişilerin yaptığınca (ki onun açmazı ölüm veya sürgün idi ki burada kafkaesk bir seçimsizlik vardı ki o da seçmeden sağ kaldı) sürreele sığındı; o nedenle, absürd-komik sahneler, o filmde trajediyi boğdu (bu, yinelenen trajedilerin komedileşmesinden farklı bir durumdur).

Şimdi film:

Dışlanan / budanan / ayıklanan temalar:
·       Film içinde film.
·       Aşk.
·       Mafya.

Saptamalar:

1.         (Nedense) yaşlı-yaşlı dışında tangonun tüm pozisyonları gösterilmiş. Oysa, iki çok yaşlının tangosu, limiti de gösterir: Ölümden öte yol yok.
2.         Sıra hesabıyla beşinci tango mükemmeldi (terkeden kadın ve yeni aşığı): Afrika ritmiyle melodisiz tango. Tangonun stilizasyonu veya başka bir deyişle ötelenmiş soyutlaştırılmışlığı, onu aşkınlaştırıyor ve başkalaştırıyor. (Piazzolla'nın da müzikte yaptığı buydu: Özün geometrisini yakalamak.)
3.         Sıra hesabıyla on üçüncü gösteri (Goya'nın resimleri): İşte faşizm. Ve o hala orada: Arjantin'de.
4.         Film, öyle olmasının çok uygun olmasına karşın, gayet arabesk bir konu monte edilerek bozulmuş, neredeyse yalnızca müzik ve dans idi. Sevgili eleştirmenlerimizin bakarkör oldukları için ıskaladıkları durum şu: Bu, bir filmi tek başına 'Film' yapmaya yeter. Diğer bir örnek: Ettore Scola'nın 'Balo'su. (Rivayete göre; sevgili 'Exslavia' malulu, sinema terkçisi ve geriye ricat edicisi Emir Kustirica'nın da böyle bir tasarısı varmış.)
5.         Saura, danışmanlarını belirtmemeye özen gösteriyor, bu enazından dürüstsüzlük. Bu film, en az on dans ustası arkada olmaksızın çekilemez, çünkü TC'deki tango gösterilerinde bir çok aksama olageldi ve modern danslaştırılmış iki bölüm için artı destek gerekirdi. (Bir söyleşide Yavuz Özkan'a 'Ateş  Üstünde Yürümek' filmini çekmeden önce, bir dans bilgisi olup olmadığını sormuştum. Gayet rahat yanıt vermişti: 'Yoo'. Bizimkiler böyle 'cacıklık' oluyor işte...)

The End: Herkes gibi Saura da yaşlanıyor ve bu nedenle de, sinemada kolaya kaçıyor.

Sally Potter'ın filmi:

Film akışı içinde alınmış notlar:

·       Bu bir tango filmi değil, film üzerine, daha doğrusu bir yönetmen üzerine, o da olmadı, Sally Potter üzerine bir film.
·       Sinema kuşkusuz atmosfer işi ama bu tek başına kendiliğinden yetmiyor.
·       Potter'ın yüzündeki o evde kalmış, menopozlu, anaç zekasızlık ifadesi çok komikti. Bir de 'sizi çok iyi anlıyorum sevgili erkekler-im' gülümseyişi... (TC versiyonu için bakınız: Sevin Okyay.)
·       Bağımsız bir klip havasındaki renkli çekim bölüm, tam Diane Arbus'luk bir öyküydü. (İkisinin tanışıp tanışmadığını bilmiyoruz ama yaşları tutuyor.)
·       Yaşlı bir İngiliz'in tango yapmasında resmedilen 'frijid libido' ironikti.
·       Yahudi planı: (Özetleyerek ve sansürleyerek.) Be kadın... Eliflerle mertekleri bu denli nasıl karıştırırsın? Tango ezilenlerin altkültürüdür. Yıl 2000'de İsrail, hem faşisttir, hem engizitördür. Nasıl kalkar da ikisini biraraya koyarsın?  'Cockney' aksanı konuşan Musevi olur mu? Olursa neden Tel Aviv'de değil-sin? Tüm tek tanrılı dinleri at çöpe...
·       En başarılı plan: (Senaryoya uygun.) Erkek ve kadın, birbirine ters yönde giden iki yürüyen merdivende... Kah yaklaşırlar, kah uzaklaşırlar...
·       Bir yönetmenin film yapmakla ilgili sorunları, seyircileri hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
·       Filmde tangonun müzik olarak ağırlığı sıfırdı.
·       Çıkış: Günümüz kadını, yalnızca erkeği öldürmek ister... Sally Potter da öyle...

Çıkış

Bunca sözden sonra bunu söylemek, inanılmaz gelebilir ama tango çıkışsız yollardan biridir. Şöyle dene: Her şeye karşın, Arjantin çıkabildi mi faşizmden?
Şerh: Umutsuzluk kastedilmiyor. 'Kendiliğinden, yani libidonun (ve kültürel karşılığının, burada bir dansın) getireceği bir çözüm yok', deniyor. Nasıl ki Brecht, 'faşizme karşı faşizm' yerine, 'babana bile güvenme' deyip yanıldıysa; Piazzolla da, 'tangoya bile güvenme' diyemediği için yanılmıştır. Sırça anahtarlar, kapıları yalnızca bir kez açar. O nedenle, ancak gerçekten birileri kurtarılacaksa kullanılmalıdırlar. O da olsa olsa, 'sınır çizgi' bir delidir.
TC için: Yahudiler, toplama kamplarında gaz odalarına girerken bile öldürüleceklerine inanmazlarmış. (Meşhur TC büyükelçisi von Papen, sosyal demokrattı ve Hitler'den önceki başbakandı; birini çok anımsatıyor,değil mi?)

İstanbul'da sondan bir önceki tango...

(01 - 09. 05. 1999)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder