Giriş
Eleştiri Üslubum
Olağan metinlerin dışbükey mercek kesiti geometrisine (giriş – gelişme – sonuç) karşın, benim metinlerim içbükey merceklerin kesiti geometrisindedir (yakınsamalar – odaksamalar – ıraksamalar). O nedenle, parçadan çok bütünü, özelden çok geneli kavra(t)maya daha yatkındırlar ki bunu soyutlamalar ve genellemeler aracılığıyla yaparlar. Çıkışları da açık uçlu kalır. Okuyucu, okuma ertesinde istediği yöne yolculuk edebilir.
İnformatik-Kognitif Eleştiri
Daha önce 4 eleştiri düzeyi / katmanı tanımlamıştık (basitten karmaşığa ilerlemek üzere): Eleştirel, kuramsal, estetiksel, kültürolojik. İnfomatik-kognitif eleştiri; bunlardan farklı olarak, yazanını, hakkında yazılanı, okuyanını ve konusunu başladığı noktadan daha ileri bir düzeye taşımak işlevindedir ama moral (-meli’ci / -malı’cı) olarak değil, kendiliğinden ve tek yönlü değil. zigzaglarla. 21. Yüzyıl başında sinema eleştirilerinde, on yıllığına geçici olarak, filmler aracılığıyla kendiliğinden, bir düşüncesel ilerleme (: progresyon) olanağı yaratıldı. Arkadaki 45 yıllık Soğuk Savaş ve 10 yıllık duralama döneminin gerilemesine (: regresyon) bir panzehir olarak işlev taşıyabilecek bu potansiyel boşa harcanmamalıdır. İnformatik-kognitif eleştiri, insanları daha fazla bilgiye taşıyarak, bu işlevi yerine getirmeye çabalar.
Klasik insan tipi, içgüdülerden, coşumlardan, duygulardan ve davranışlardan oluşur ama düşünceden oluşmaz. Freud babamız, böyle bir yanılsama kurmuştur. O nedenle, düşüncelerden, bilgilerden ve en önemlisi bellekten oluşan bazı kişiler, bu söylemde ‘informatik-kognitif tip’ olarak tanımlanıyor. Eh, onların yaratacağı eleştiri söylemi de, kuşkusuz informatik-kognitif tipte olacaktı.
·
Motor Duyu-Dil ve Dönüşümleri
Giriş
5 temel-asal duyu-dil şunlardır: Sözel, motor, kimyasal, görsel, işitsel.
Görsel duyu-dil; cisimlerin renk, aydınlık, biçim, devinim, uzaklık, vb gibi niteliklerinin algılanmasına dayalıdır. Evriminin başından beri, insanın en önemli duyusu olagelmiştir. İnsanların duygusal durumları bile görülenlerden etkilenir. Sanatta yalnızca görselliğe dayalı iki dal vardır: Resim ve fotoğraf.
İşitsel duyu-dil, seslerin frekansını, genliğini ve karışımını / örüntüsünü algılamaya dayalıdır. Evrimin başlarında, görülmeyen düşmanların sesini algılamak, insanlar için çok faydalıydı. Yalnızca işitseli, müzik doğrudan kullanır. Çalgısal müziğin niteliklisi, beynin saklı derinliklerine girer. Orada canlandırdıklarını adlandırmak oldukça zordur. Yalnızca bilincin kapanıp içgözün açıldığını söylemek uygun olur.
Motor duyu-dil, kas, eklem ve kemiklere dayalı kineziyolojinin (denge ve devinim-durgu) belirlediği bir duyu-dildir. Beyincik ve iç kulaktaki denge organı da, ikincil-destek birimler olarak işler. Birincisi, beynin motor emirlerine; ikincisi, kulaktaki işitsel verilere bağlıdır. Dans, tümüyle motor dile dayalıdır.
Kimyasal duyu-dil; en ilkel, en doğrudan, en refleksif olanıdır. İnsanın duygularına, coşumlarına ve içgüdülerine dayalıdır. Artık kullanılmamasına karşın, ilkel danslar motor denli, kimyasal duyu-dile de dayalıydı.
Sözel duyu-dil; en geç ortaya çıkmış ve en gelişmiş duyu-dildir. Ayrıca; on bir bin yıl gibi kısa bir sürede, mantık ve matematik gibi iki aşkın ötesözdiline dönüştürülmüştür. Bugün, insanların temel iletişim(sizlik) aracıdır.
Sanat dallarından tiyatro ve sinema, kimyasal hariç, tüm asal duyu-dilleri birarada ve değişen oranlarda harmanlayarak kullanır. Dolayısıyla oyun ve senaryo, bunların akış çizelgeleriyle değişik olarak formatlanabilir.
Kombinasyonlar
Motor ® Motor
Dansçılar, doğaçlama dansederken tümüyle bu dil ikilisini kullanırlar. Keza, cimnastikçiler de denge sağlarken ve tüm kinetik organlarını koordine ederken, yalnızca motor dili kullanırlar. Sinir sistemindeki kısa devreler reflekslerin işlemesini sağlar. Bazı bedenlerin motor dile doğuştan yatkın olduğunu söyleyebiliriz. Şerh: Nadi Comaneci’nin ortaya çıkışı kültürel bir olgudur ama annesi böyle birşeyi beceremezdi. O nedenle olgunun zihinbilimi az bilinen kalıyor.
Motor ® Sözel
İki örnek, belli devinimlerin notasyonu ve librettolardır. Dansçılar ve koreograflar açısından, ‘libretto ® sahneleme’ ve ‘devinim ® libretto’ durumlarının her ikisi de, benzer sıklıkta oluşmaktadır.
Motor ® Kimyasal
Belli devinimleri yaparken olsun, ona dokunurken ve seyrederken algılarken olsun, belli duyguları uyandırması buna bir örnektir. Bir dansçının mükemmelliği, biraz da bunu hissedebilmesinde ve bunu seyirciye aktarabilmesinde yatar.
Motor ® Görsel
Düşünülen devinimin yapıldığında seyredilmesi görsel bir durumdur. Dansçının uzaklığı ve uzaysal konumu, seyirci tarafından gözle algılanır. Keza, ışıklandırma da bu algıyı etkiler.
Motor ® İşitsel
Bir devinimin ses karşılığı, diyelim bir uçmanın cıvıltısı az raslanan bir örnektir. Ne dansçı, ne de seyirci, bu yönde pek eğilimli değildir. En basiti, devinimin kas sesidir. Kulağınızı gövdenize yaslarsanız, her deviniminizin bir iç sesi olduğunu dinleyebilirsiniz.
Sözel ® Motor
Bir modern dans librettosu nasıl sahnelebilir?
Baleden beridir, bu konuda elimizde örnekler var. Herhangi bir sahnelemenin daha doğru olduğu önesürülemez. Yalnızca, belli yerzamanlarda belli eğilimlerin öne çıktığını gözleriz.
Kimyasal ® Motor
Belli duyguların belli devinimleri yaratması durumudur. En klasik örnek, sevinçten sıçramaktır. Köpekler ise, korkunca kulaklarını kısar.
Görsel ® Motor
Seyrettiğiniz bir sporcunun devinimlerinin aynısını yapmak bir örnektir. Bir rengin dansı da, uç bir örnektir.
İşitsel ®Motor
Bir anı:
Kadın, Yunanca şarkı söylüyordu ve ben Yunanca bilmiyordum
İzlenim:
“İçim acıyordu, hatta ağlayasım geliyordu. Nedendir bilinmez, yine de teselli vardı. Yüz kişinin öleceği ve yüz birincinin sağ kalacağı bilimsel / sanatsal / düşünsel bir deneyde; birinci, doksan dokuzuncu, yüzüncü veya yüz birinci olmanın ne önemi ver? Ölürüm, korkarak ve saldırarak; Kafka gibi, Fassbinder gibi…”
Bu izlenimi ne sağladı? Kadının ses renginin devinimleri. Burada işitsel devimselin motor devimsele çevrilmesi sözkonusu. Daha çok, inip inip çıkmak, tökezlemek ama hep ayağa kalkmak gibi.
·
Dans Filmi Nasıl Olabilir?
· Minimalisttir.
· Bütün öğelerinin gidişine egemendir. Rasgele, şansa bağlı bir iş yapmaz.
· Sentetiktir; hem analitik yöntemli / akıl yürütmeli değildir, hem sinema-dans sentezi yaratır.
· Kesinkes motor duyu-dilinin olanaklarını araştırır.
· Sinemadaki tüm biçimleri sınır tanımaksızın kullanabilir.
· Bir tür filmi değildir.
· Disiplinlerarasıdır. Usta bir koregraf ve usta bir ‘auteur’ işbirliği gerektirir.
Bir Örnekleme
1. Künye
Singing in the Rain (: Yağmurda Şarkı Söyleme), 1952, 110 dakika, renkli, müzikal. Oyuncular: Gene Kelly. Konu: Esas oğlan, sonunda esas kıza kavuşur.
Yanılsama ve Gerçeklik
Bütün yükselen ve güçlenen sistemler gibi, kapitalizm de, varlığını yanılsamalı (ve ikilemli) söylemleri aracılığıyla sürdüregelmiştir. Irkçılık, sömürgecilik, kölecilik, soykırım, ayrımcılık (: discriminalizm) vb, vd edimleri arasındayken; hümanizm, ‘Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’, globalizm hep kapitalistlerden gelmiştir. Asıl önemlisi, engizisyona karşı ‘laiklik’ gibi ne idüğü belirsiz bir söylem geliştirmiştir (siz hiç şeriatçı öldüren ateist gördünüz mü?, oysa ki dinsel öldürmelerin sayısı milyarı buldu). Faşizme karşı geçerli hiçbir anti-faşist söylem üretememiştir. O nedenle bugün kitleler, Le Pen’e, Jirinovski’ye, Haider’e, Miloşeviç’e oy veriyorlar.
Film:
Kadınla erkek, stüdyoya girerler. Erkek, göstere göstere tüm efektleri canlandırarak kadına romantik bir ortam hazırlar. (Yalanın yalanı şuradadır: Ben size doğruyu söylüyor gibi yaparken yalan söyleyebilirim ama siz bunu gerçekmiş gibi yutun.) Hesapça ilan-ı aşk edememektedir. Oysa ilan edilemeyen Holywood’dur. Sonuç: Bana bir aşk masalından şarkılar söyle…
Yalan söylemler: Bana ve başkalarına, dünyada ilk ve tek atom bombası kullanan ülke olduğumdan bahsetme. Milyonlarca kızılderiliyi ve siyahderiliyi katlettiğimizi sil. Ülkenin üçte birinin açlık sınırının altında yaşadığını hiç anımsatma. Eğlendir. Güldür. Unuttur.
Regresyon ve Progresyon
Maksat, kültürü ilerletmek… Neden? Var olanla, olsa olsa her kezinde ya faşizm olyor, ya da engizisyon…
Genelde kitle regresyondadır. Entellektüeller ise, onu ilerletemeseler de, inatla onun hiç olmazsa gerilememesine çabalarlar. Ta Eski Yunan’dan beridir, sanat eserleri aracılığıyla kitleyi eblehleştirip, savaşa, bedava çalışmaya filan nasıl kandırılacağına ilişkin söylemler üretilmiştir.
Sinemada bu, son 50 yılda tür-sanat filmi ayrımında belirginleşti. 1.000 tür filmi seyrettikten sonra bile, eşek yine eşektir, hatta eşşoğlueşşektir. Eh, festivaller cıvıyıp da sayıları yüzleri, gösterilen filmler de binleri bulmadan önce, bir sanat filmi seyrettiğinizde düşünür ve bir iki adımlık yol tekamülünde bulunurdunuz.
21. Yüzyıl’ın başında kitle-entellektüel, tür-sanat filmi, regresyon-progresyon ayrımlarının çatlakları başka yerlerde oluşuyor.
Filme bakalım: Güzel bedenler, gülümsemeler, ‘happy together’lar, cicili bicili kıyafetler, şarkı, dans, otuz iki kısım tekmili birden. Bunlar varken, kim Bergman’a ve bunalımlarına bakar ki?
Çıkış şerhi: Kültür, akışkanlar dinamiğiyle işler. Su; hem altı karşıt yöne birden akabilir, hem bir yönde akarken bir yönde durabilir, hem de Boğaz’daki ayna gibi, ters yöndeki devinimler kendileriyle ilintili olmayan bir yönde uzun süreli durağanlıklar yaratabilirler. Kültürel ilerlemeler ve gerilemelerde de benzeri olgular gözlenmiştir. Bir de genelde ‘tarihe en az müdahale’ ilkesi gözetiliyor, o nedenle bazı gerilemeler yalnızca seyredilesidirler.
Güldürme ve/ya Düşündürme
İçgüdüler, coşumlar ve duygular, düşüncelere dönüş(türül)ebilirler ve tersi de… Tür filmleri, insanların duygularını doyurarak onları düşünmekten alıkoyarlar ama bu bir zorunluluk değildir. Baksanıza, komedyen Jim Carrey bile güldürürken düşündürmek istediğini belirtiyor. Woody Allen ise, 30 yıllık yönetmen olarak hangisinin daha uygun olduğuna karar veremediğini açıklamış. Her ikis de Yanki. Siz, hiç düşündüren Holywood filmi gördünüz mü, hele hele komedilerde?
Film:
Eskiden bir filmin eğlenceli olduğunu belirtmek bir övgüydü. Şimdi ise, hoş ve boş olduğunu belirtmeye yarıyor. ‘Singing in the Rain’ eğlendiren bir film, yapımından 50 yıl sonra bile… Düşündüren bir film mi? Hiç mi hiç değil… Nedenleri, diğer başlıklarda açımlandı.
Basmakalıplar ve Panzehirleri
Klişeler, başta Holywood olmak üzere, tüm tutucu-geleneksel kültürel modların çok sevdiği öğelerdir. Aşkın gerçek varlığı ve edimi yerine, aşk şarkılarının aşk imajları yeğlenir. ‘Vatan-millet-Sakarya’ geyikleri ile milyonlar mezara gönderilir. ‘Nayır, nolamaz’ ile kaç yıl geçti? Şimdiki ‘sosyal içerikli memeler’ ne kadar yutturuluyor?
Sosyalizm, entellektüelleri kitlenin düzeyine indirmek değil, kitleyi entelektüellerin düzeyine çıkarmak ve entellektüellerin de istediği denli normlardan sapmasına veya yükselmesine ve yol almasına karışmamaktır. Reel sosyalizm, belki ümmileri okuryazar yaptı ama entellektüelleri de kitlenin düzeyine indirdi ve onlardan daima entelejensiya (ve konformist) olmalarını istedi. Onlar da oturup, Holywood klişelerinde, sosyalizmi yücelten filmler yaptılar. Koskoca Eisenstein’ın ‘Potemkin Zırhlısı’nın gerçek öyküsü bambaşkadır. ([i]) Ortada devrimcilik filan yoktur, rüzgarın yönünü kestiremeyen ve yolunu şaşıran lümpenlik vardır.
Filmimize bakalım: Aşk klişedir, eğlence klişedir, eleştiri esprisi klişedir.
Hoppalaa: Film yolunu şaşırır: Broadway parodisi / eleştirisi esprisinde, jön premiyerin dansettiği hatun kişi, tam bir amacından sapmadır: Figüran hatunun beden plastisitesi (statiği ve dinamiği), tümüyle modern ötesidir. ‘Prima donna’ya her açıdan beş basar. En önemlisi, ondan iyi danseder. Konu örtbas edilir (hatta çok kısa bir plan sansürlenir).
Artnot: Bu filmi, onyıllar gecikmeyle 31 Ocak 2001’de izledim. Seyircilerin yaş ortalaması 65 civarındaydı. Hoş ve boş bir film bulup gevşemenin rahatlığıyla, cıvıdıkça cıvıdılar ki onlar aslında sergi açan ressamlar filandılar. Yaşlılığın gerizekalılığı ve hatta ölüm kokusu üzerlerine sinmişti. Onlar, herşeyi kendilerine hak ve mal görmenin küçük burjuva pisliğiyle deşarj oldular ve yaşamı kirletmeyi bıraktıkları yerden sürdürmeye gittiler. İçimden onları öldürmek geldi.
·
İki dipnot:
1. Konuya bir başka açılım, ‘Tango & Tango’ metninde getirilmişti.
2. Türkiye’de de modern dans yapılıyor. (Şu anda 10 grup var ve klasik bale gruplarınca da bu yönde çalışmalar yapılıyor.) Sonuca ulaşmayan kendi projem dahil, 1985-1993 arasındaki 9 yılda 5 grupla birlikte çalışma veya gözlem yapma fırsatı buldum. Bir tanesi tümüyle filme çekilmişti. Aradan 9 yıl geçtikten sonra bile, bildiğim kadarıyla kurgusu tamamlanmamış durumda. Eh, bu da neden anti-TC’ci olduğumun yanıtıdır.
·
Çıkış
· Tamamlanmış bir metin olmadı.
· Şimdiye dekki çokkonululuklar arasında, en iyi köruçuşlarından biriydi.
· Metin alıntısı ve montajı, tam da Benjamin’in istediğince oldu: Tek başına taşamadıkları anlamlar kazandılar.
· Çokdisiplinlilik, burada sinema ve dans hakkındalık, açısından istenen elde edildi.
· Dilsel aşkınlıklar, okuyucuda çifte anlayamama yaratabilir ama gereken bu yoldu.
· Metnin devamı önümüzdeki yıllarda yazılacak. Yeter ki uygun dans filmi örnekleri seyredilebilsin.
· Aslında iki modern dans örneği düşünülmüştü ama ‘Singing in the Rain’i kullanmamak zalimlik olurdu.
· Momentler, 1 Ocak 2001 itibarıyladır. 5-10 yılda önemli bakış açısı sapmaları olacağa benzer.
(Temmuz 2000 + Şubat - Mart 2001)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder