I.
Seyirliği soytarılığa çevirmenin ne alemi var? O genç ve güzel dişilerin ve oğlanların; cadalozlukları, menopozları, kabalıkları, cahillikleri, aptallıkları, vb dışında, dünyaya verecek neleri var ki böyle salınarak arz-ı endam eyliyorlar? Tanzimat’tan beridir sürdürülen bu kendini aldatmaca / inkar bitmesin mi? Bu ne biçim oyundur ki 150 yıldır kimse inanmaz ve hala oynanır. Hangi cüretle, hala aynı martavalı okuyorlar? Ve ben ne kadar salağım ki bu gösteriyi seyredip, bir de ciddiye alıp sinirleniyorum…
Eskiden kadın bedeni, benim için kutsal bir hale taşırdı, çünkü platonikçe ulaşılmazdı ve bir bilinmezdi. Gün gelip kadınlardan tiksineceğimi bana söyleselerdi inanır mıydım? Güzel çirkin olabiliyormuş. Parfümlü seyircilerin seyrettiği bu gösteride, hurdacılardan giysilerime sinmiş çöp kokularıyla ne işim var?
Ölümün çirkin yüzü hiç uzakta değil ve bütün maskeleri indiriveriyor. Bir zamanlar en merak ettiğim şeylerden biri, gönül gözlerimin bu çirkin manzaraya gerçekten körleşip körleşmeyeceğiydi. Ölümü zihnine damgalayan biri, kendine ve başkalarına asla yalan söyleyemez. Ölüm adına yemin adıyorum ki sahnede şu anda seyrettiğim şarlatanlık bir yalan söylemdir.
II. G
· Tangomania’daki suskulu / ışıksız / ten rengi kostümlü bölüm akla geliyor.
· Seksi / orgazmı, 40 yaşında bu kadar ciddiye almak tuhafıma gitti.
III.
Yüzlerdeki o kibir ve gurur, hatta küstahlık. Önemli birşey yapıyormuş gibilik. Kızların yüzündeki o boş / ebleh ifade. Güzellik bu mudur? Kadın, bu araçla mı yeryüzünde haklı bir yer edinecek? Yoksa, dişil faşizm mi getirecek?
İnsanları ne denli rahatlatacak ve doyuracak bir koreografi. Güzel kızlar, güzel erkeklerle cici cici dansediyorlar. Ya sahnenin dışı? Yarım saatlık aldatmacayla, bir ömür mü tüketilecek?
Böyle bir dansçıyla, 1993’te ben İstanbul’da veya 1900’da Paris’te bir başka erkek, yalnızca yatmak isterse, suçlu mu olacak? Böyle birşeyi sahnelemek, kültürel ayıp değil mi?
Tabuların labirentinde dolanılan bir kültürde, dokunmanın bu kadar israf edilmesi…
Bu yanlışlık ve beyhudelik hissi boğucu: Yanlış insanlar, yanlış danslar, yanlış yerler, yanlış zamanlar, yanlış biyografiler, yanlış olaylar, yanlış tarihçeler (ama doğru tarih ve doğru evrim). Hissetmeye bu denli hızlı geri dönmemeliydim, zihince yeniden zehirleneceğim.
Tüm bu yanlışlıklara karşı tek yapabildiğim, gösteriyi alkışlamamak ve tahammül için yazmak. Yazık…
(5 Mayıs 1993)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder