Ana Başlıklar:
Motor Duyu-Dil ve Dönüşümleri
Seyahatname 2001
Iraksamalar ve Çıkış
·
MOTOR DUYU-DİL ve DÖNÜŞÜMLERİ
Tanımlar
5 temel-asal duyu-dil şunlardır: Sözel, motor, kimyasal, görsel, işitsel.
Görsel duyu-dil; cisimlerin renk, aydınlık, biçim, devinim, uzaklık, vb gibi niteliklerinin algılanmasına dayalıdır. Evriminin başından beri, insanın en önemli duyusu olagelmiştir. İnsanların duygusal durumları bile görünenlerden etkilenir. Sanatta salt görselliğe dayalı iki dal vardır: Resim ve fotoğraf.
İşitsel duyu-dil, seslerin frekansını, genliğini ve örüntüsünü algılamaya dayalıdır. Yalnızca işitseli, müzik doğrudan kullanır. Çalgısal müziğin niteliklisi, beynin saklı derinliklerine girer.
Motor duyu-dil, kas, eklem ve kemiklere dayalı kineziyolojinin (denge ve devinim-durgu) belirlediği bir duyu-dildir. Beyincik ve iç kulaktaki denge organı da, ikincil-destek birimler olarak işler. Birincisi, beynin motor emirlerine; ikincisi, kulaktaki işitsel verilere bağlıdır. Dans, tümüyle motor dile dayalıdır.
Kimyasal duyu-dil; en ilkel, en doğrudan, en refleksif olanıdır. İnsanın duygularına, coşumlarına ve içgüdülerine dayalıdır. Artık kullanılmamasına karşın, ilkel danslar motor denli, kimyasal duyu-dile de dayalıydı.
Sözel duyu-dil; en geç ortaya çıkmış ve en gelişmiş duyu-dildir. Ayrıca; on bir bin yıl gibi kısa bir sürede, mantık ve matematik gibi iki aşkın ötesözdiline dönüştürülmüştür.
Dönüşümler
Motor ® Motor
Dansçılar, doğaçlama dansederlerken, tümüyle bu dil ikilisini kullanırlar. Keza, cimnastikçiler de denge sağlarken ve tüm kinetik organlarını koordine ederken yalnızca motor dili kullanırlar. Sinir sistemindeki kısa devreler reflekslerin işlemesini sağlar. Bazı bedenlerin motor dile doğuştan yatkın olduğunu söyleyebiliriz.
Motor ® Sözel
İki örnek, belli devinimlerin notasyonu ve librettolardır. Dansçılar ve koreograflar açısından, ‘libretto ® sahneleme’ ve ‘devinim ® libretto’ durumlarının her ikisi de, benzer sıklıkta oluşmaktadır.
Motor ® Kimyasal
Belli devinimleri yaparken olsun, bedene dokunup ve seyredip algılarken olsun, belli duyguları uyandırması buna bir örnektir. Bir dansçının mükemmelliği, biraz da bunu hissedebilmesinde ve bunu seyirciye aktarabilmesinde yatar.
Motor ® Görsel
Düşünülen devinimin yapıldığında seyredilmesi görsel bir durumdur. Dansçının uzaklığı ve uzaysal konumu, seyirci tarafından gözle algılanır.
Motor ® İşitsel
Bir devinimin ses karşılığı, diyelim bir uçmanın cıvıltısı az raslanan bir örnektir. Ne dansçı, ne de seyirci, bu yönde pek eğilimli değildir. En basiti, devinimin kas sesidir. Kulağınızı gövdenize yaslarsanız, her deviniminizin bir iç sesi olduğunu dinleyebilirsiniz.
Sözel ® Motor
Bir modern dans librettosu nasıl sahnelebilir?
Baleden beridir, bu konuda elimizde örnekler var. Herhangi bir sahnelemenin daha doğru olduğu önesürülemez. Yalnızca, belli yerzamanlarda belli eğilimlerin öne çıktığını gözleriz.
Kimyasal ® Motor
Belli duyguların belli devinimleri yaratması durumudur. En klasik örnek, sevinçten sıçramaktır. Köpekler ise, korkunca kulaklarını kısar.
Görsel ® Motor
Seyrettiğiniz bir sporcunun devinimlerinin aynısını yapmak bir örnektir.
İşitsel ®Motor
Kadın, Yunanca şarkı söylüyordu ve ben Yunanca bilmiyordum. İzlenim:
“İçim acıyordu, hatta ağlayasım geliyordu. Nedendir bilinmez, yine de teselli vardı. Yüz kişinin öleceği ve yüz birincinin sağ kalacağı bilimsel / sanatsal / düşünsel bir deneyde; birinci, doksan dokuzuncu, yüzüncü veya yüz birinci olmanın ne önemi var?”
Devinimi kuş çırpınması olurdu.
(Temmuz 2000)
·
SEYAHATNAME 2001
Künye
Reji ve koreografi: Beyhan Murphy. Müzik: Arkın Allen / Mercan Dede. Oyuncular: Yener Turan, Alaparslan Karaduman, Ejder Keskin, Cengiz Kılıç, Djamel Fellouhe, Özerk Tozkoparan, Özkan Çuğali, Uğurum Acun, Bürge Öztürk, Devrim İleri, Müge Güleşen, Deniz Alp, Aslı Güneş, Misket Ünver, Banu Dağcıoğlu, Göktürk Ankan, Korhan Başaran, Cem Görk, Senem Kalender. Vizyonda konuk oyuncular: Cem Yılmaz, Meltem Cumbul.
Bölümler:
1. yarı: Trans Hali, Misafir, İçeri Girilmez, Mel’abe Meydanı, Korku-Paranoya-Hayal, Yüzeye Çıkma, Sigarayı Bırakalı, Sabır, Çelebiler.
2. yarı: Ders: Boğaz’a Düşen Arabadan Nasıl Çıkılır?, Fırtınadan Sonra, Divaneler, Dejavu, Mahrem-i Esrar, Simya, Aşk, Vuslat, Hayalname.
Gösteri Simultane Notları
· Kuş sesi yerine, kemençe sesi olabilirdi.
· Dansçılardaki narsisizm yersiz kaçıyor.
· ‘Move move’ (: hareket edin, hareket edin).
· Işık şimdi tamam : Halojen.
· Sahne gereğinden çok kalabalık.
· Denge ve mizansen yok.
· Evet, keman evet ama çok daha güçlü olmalıydı.
· Şimdi denge geldi : Sol öne toplandılar.
· ‘Live by live’ : Yaşarken naklen yayın.
· Kostümler, ten rengi olmalıymış.
· Cem Yılmaz, meddahlıkta iyi.
· Oyuncular beş dakika bloke kaldılar, uygunsuz oldu.
· Valizler gereksizmiş, sırt çantası olabilirmiş.
· Ah şu darbuka : Sen ne dadrbelere kadirsin.
· İşitsellik görselliği boğdu.
· Daha sert, daha sert, daha sert.
· Oyuncular ve kapı sekansı : Yol var, kapı yok.
· Oyuncuların zihni bomboş.
· Episodik anlatım iyi.
· Hiç doğaçlama var mı?
· Anlayana anlatmak gereksiz, anlamayana anlatsan da anlamaz.
· Cem Yılmaz’ın Kemal Sunal’a bu kadar benzemesi…
· Evliya solo : Oyum iç savaşa.
· İşte o çöpçü balığı benim ya da tarihin b.kunu izlemek.
· Sizleri parçalamak gerek canlarım.
· Beyhan iyi dağıtmış.
· Meltem’in metinleri kimin?
· Hangi ruh, hangi yük?
· ’70 sonrası doğumluların o yüz ifadesi boşluğu.
· Meddah kadın – meddah erkek (Cumbul ve Yılmaz).
· ‘Abuksama 2001’ oldu.
· Mekan nerede, zaman nerede?
· Montaj-demontaj (yazılası bir başlık).
· Solo orta kara oldu.
· Dansçıların bedeni özgürlüğü reddediyor.
· Sonunda triet.
· Şimdi de ‘Kısırdöngü 2001’ oldu.
· Mola mı, yerleşim mi?
· Yavaş devinim en zorudur.
· Erkek taifesi işi iyi becermiş.
· Asenkronite gerekliydi.
· Kadınlar, erkeklerin yanında kısa ve kalın kaldılar.
· Valla, bizim kadınlarda göbek dansı geni var.
· ‘Dionisiac alla turca’ (: Alaturka Bağbozumu Şenliği)...
ARA
· Bu eser kimin? Kesinlikle kolektif sayılamaz.
· Distorsiyon.
· Yeniden düet.
· Murphy’nin beyin ağırlığına gereksinimi var.
· Tempo dağılımları çok dengesiz.
· Distorsiyon yeniden…
· Anafikir yok.
· Sözel dilin kullanımı yanlış, kısa tümceler olmalıydı.
· Ney uygunsuz, elektroorg uygun.
· Eşya fetişizmi çok kadınsı…
· Melodizm…
· Parça ve bütün.
· Döngü nerede?
· Yanlış anıştırma (Mevlevi derviş).
· Bausch’un yastığı var, Murphy’nin yorganı var.
· Yolculuk belirginleştirir, kaypaklaştırmaz.
· Yol olmak…
· Yeni yaşam yok, devrim var.
· ‘Ma’sız B.M..
· Film danstan çok daha ifadeli oluyor (yavaşlık efekti ile).
· Kadının erkekleri gütmesi mi?
· Kemancı gösteriyi ve filmi görmüyor ama kameraman herşeyi görüyor.
· Çok bedenlilik başka türlü olmalıydı.
· Harita yok, çünkü ‘terra incognita’ (: bilinmeyen ülke) değil, ‘terra inexista’ (: varolmayan ülke).
· Keman, hiçliği köküne kadar becerdi.
· İşte o yön canlarım : Sıkıyorsa yürüyün.
· Kemanın becerdiğini Levi Shankar 25 yıl önce becermişti.
· Doğaçlama budur.
· Sınır yok, limit yok.
· İşte kemandaki o epsilonlar (sesin yok olmasına ramak kala).
· Evliya Çelebi’nin haritası yoktu..
· Teknonun gözünü seveyim.
· Konu kayboldu.
· ‘Pas de deux alla turca’. (: Alaturka ikili dans.)
· ‘Rude d’Orient ou Rue d’Orient : C’est la question’. (: Doğunun Kabalığı veya Doğunun Yolu : Sorun burada.)
· Aşk: O ne zor sözcüktür öyle, bir ömre bir kere bile denk düşmeyen…
· İşte bu müzik : Karabatak ve velvele…
· Bu malzemeyle helva değil, ziyafet sofrası yapılırdı.
· Susku, sonda mı aklınıza gelecek hep?
· Ölüm, hep ölüm…
· Son kapı, son yol…
· N’olur, Baraka’nın üzerine, bir de ‘Allah’ demeyin.
· Su boğar, ateş yakarmış…
· Zaman tersinmez.
· Beyhan bu gidişle namaz kılar.
· Müzik solodan sonra, film solo…
· Yol ‘tao’dur, tasavvuf değil…
· Yoruldular…
· ‘Final cresendo’. (: Sonul Tırmanış.)
· Asla uyum yok.
· ‘You always come home’…
· ‘No way out : Welcome to the hell’. (: Çıkış Yok : Cehenneme Hoş Geldiniz.)
· Milenyum geriye işlemiş : 1001 gece masalları oldu.
· Bir gün gelecek, alkışı terkedebileceksiniz.
Gösteri Ardı Notlar
Ana sorun, müzik-sinema-dans sentezsizliği idi. Her biri kendi bağımsız akışını korudu ama birlikte çoğul bir örüntü oluşturamadılar ki sanırım ana amaç buydu: Bir sinerjik etki. Buradaysa, anti-sinerjik bir etki kaldı. Seyirci, Cem Yılmaz’a güldü; Meltem Cumbul’a kavanozu dışarıdan yalayan gariban gibi ağzı sulanarak baktı. Müzik, ayrı bir kaset olabiliyorsa, bir konserdir, dans müziği değil. Bir çok sahnede müzik çıkarılabilirdi ya da daha çok dans.
Gösterinin Evliya Çelebi ile en küçük bir ilgisi yoktu. Neden ‘Seyahatname’, neden Orhan Pamuk? Bu denli medyatizm gereksiz.
Sonuç, yine de başarıdır. Neden mi? Seyirci artık geliyor da ondan. Gönül ister ki TC yapımı gerçek öncü yapıtlar seyredebilelim.
Çoğulluk : İstif ve Modülasyon
İstif ve modülasyon, Doğu ve Batı kültürlerinin çelişmelerinin mimari alandaki bir karşılığıdır. Eski İstanbul evleri gerektikçe, parçalar eklenerek yapılırmış. Bu da, tuhaf bir biçim ortaya çıkarırmış. Batı mimarisinde ise, aynı parçalardan gereksinime göre, farklı bütünler üretebilen modüller tasarlanmış. Aradaki fark, ahenk ve kakafoni arasındaki farktır.
Gösteri çoğuldu.
İlkin, sanat dalları açısından çoğuldu. Cem Yılmaz’ın ilk filmi tam anlamıyla ‘deneysel bir meddah filmi’ örneği sayılabilir. Görüntü-ses asenkronu ama metnin sürekliliği de ve görüntü geçişlerinin kaotikleştirilmesi ilginç örneklerdi ama yinelenince baydılar.
Gösteri anında gösterinin filmi ile faz konjügasyonu bambaşka izlenimlere yaratabilecek bir potansiyel taşıyor. Herşeyden önce dansçının akışını çok değiştirir.
İkincisi, metin çoğulluğuydu. Evliya Çelebi, Orhan Pamuk, belki Cem Yılmaz, Ahmet Hamdi Tanpınar. ‘Bunlar biraraya sığar mı / gelir mi?’ sorusunu es geçip, metin-dans eşlenikliğine bakarsak, şaşırtıcı bir biçimde uygunluk görürüz ki bu da ikilemsel olarak metni bir seyahatname açıklığından bir boğuntu kapalılığına sürükler.
Sonuç ne yazık ki modülasyon değil, istifti. Koreograf ve diğerleri, akıllarına ne geldiyse, gösteriye yığmışlar.
Dilsel Sorun
Az konuşmak denli, çok konuşmak da anlaşılmazlaşır. Hele hele, yukarıda açımlanan bir çok dili birada rasgele kullanırsanız abuksarsınız.
Gösterinin dil sorunu büyüktü. Hiç kimse hiç bir şey anlamadığından dolayı, herkes gösteriyi beğendi. İstenen bu muydu?
Yol nedir? ‘Tao’-tasavvuf ayrımı nedir? Doğu-Batı çatlağı öznenizde nerelerde seyreder? Kadın-erkek ayrımı, yaşamınızda nerede seyreder? Ne kadar düşünür, ne kadar hissedersiniz? Referanslarınız (: yönletimleriniz) kimleredir? Yolculuk nedir?
Herşeyden önce, söyleyecek neyiniz var? Hangi dilde, hangi terminolojiyle konuşacaksınız? Muhatabınız kim? Sanatınızla kime ne katabileceğinizi düşünüyorsunuz (ya da bu gösteri kimin yaşamını ne biçimde ve denli etkiledi)?
Bunların hesabını, prospektüste, pardon tanıtım broşürünüzde açıklayabilirdiniz.
İrdelemeye devam:
Gösteride skeç-film, beste ve dans tiyatrosu bileşik dilleri vardı. Skeç-filmlerde oyuncular neredeyse durdular. Yalnızca müzik olan pasajlarda da… Ancak baget kullanan erkek oyuncuyla müzik eşlenikliği çok iyi becerilmişti. Oyuncuların hiçbirinin kendi motor dili yoktu. Oysa, özellikle Djamel Fellouhe inanılmaz bir potansiyele sahip. Koreografın kadın-erkek, genç-yaşlı dengesini çok dikkatli gözetmesi gerekiyormuş. Genç kadınlar boş kağıtlar gibiydiler ve koreograf onlara hiçbişey yazamamıştı.
Kimyasal hariç tüm duyu-diller kullanılmıştı. Motor duyu-dil ise, bunların arasında kaynamıştı. İlla ki standart hareket setleri olması gerekmiyordu. Arada ekrana getirilen ön çalışmalardaki doğaçlama karakterleri sahneye taşınabilirmiş. Kadınlarda, eskiden balerinlerde olan inanılmaz küstah bir narsisizm vardı. Bir oyuncu-dansçı-kadın, ilkin bir insandır, bir taş bebek veya biblo değil. Zaten modern dans, biraz da bunun için yaratılmıştı. Yüzyıl sonra geri dönmeye (: kültürel / zihinsel regresyona) hiç mi hiç gerek yok. Bunun biricik ilacı, egolarının ezilmesi.
Nasıl olabilirdi? Kalabalık yerine sololar öne çıkarılabilirdi ki bunun grup içi iktidar savaşları yarattığını ben de çok gözledim. Yılmaz’ın skeçlerinde erkek, Cumbul’un skeçlerinde kadın oyuncular (veya tam tersi olarak) doğaçlamadan oynayabilirdiler. Grup-koro danslar çok asenkrondu. O nedenle ‘asenkron koreografi’ özellikle yeğlenmeliydi ki bu asimetrik dengede bir kompozisyon yaratabilirdi.
Topluluğun kesinlikle ekspresyon eğitiminden geçmesi gerek. Devinimleri ve durguları, ifade kazanmalı.
Seyirci
Herhalde Türkiye yapımı bir modern dans gösterisi, ilk kez iki gün üstüste dolu salona oynamıştır.
Festival, tuhaf bir dans seyircisi karması yarattı: Gençler ki genellikle dansla yakın uğraşlarda oluyorlar. Yapiler ki egzantrizm arayışındalar ki gösteriden çıkıp eşcinsel barına gidecekler ve iki çırpıda konuyu geçiştirecekler. Yaşlılar ki orada hiç bir yerleri yokken herhalde protokolden gelip sıkılıp gösteriyi terkediyorlar. Toplamda hepsi dünyadan bihaber. Gözleri kamaşıyor. Bir tuhaf ilüzyon oyunu yaşanıyor. En tutucu segmentler, en ilerici görünen yapıtları alkışlıyorlar.
Ben mi? Bu yazıyı yazdım ya… Yaşamımda ilk kez, bir Türk gösterisi için yazdım, hem de Cem Yılmaz’dan ve Meltem Cumbul’dan nefret ettiğim halde…
Fatiha
Bugün buradayı mümkün kılan, hala yaşıyor olabilecek olan Duygu Aykal’ı ve 1992’de bunun ana taslağı olan bir gösteri sunmuş ve bugün altıda eksi altı olan ‘Yeşil Üzümler’i hüzünle anıyorum.
·
Iraksamalar ve Çıkış
Gönlüm isterdi ki bu bölüme gerek duyulmasın. Sürekli öncü kalabilen yapıtlar bundan muaftır.
Türkiye’de modern dansın yemesi gereken çok fırın ekmek var. Modern dönem 1945’te bitti. Post-modern dönem 1990’da bitti. Post-post-modern dönem de 2000’de bitti. Bizimkiler, tarihin modernite evresine 2001’de girmeye yeni yeni çabalıyorlar.
Ne olabilir? Kadının danstaki konumu, kökten değişmeli ama aklıma bir öneri gelmiyor. Carolyn Carlson bir öneride bulunmuştu: Sürekli yol alan ve arayan biri... Pina Bausch da bir öneride bulunmuştu: Yastıklarınızı terkedin. Ursula K. Le Guin ise, tersine daima eve dönüş faşizmini 25 yıl önce istemişti. Kadının uyumu ve evi yoktur. Köksüzlüğü (varoluşçu terimlerle) verilidir.
Türkiye’de modern dansta kadınlar iktidarda ve bunu erkeklerinkinin aynısı ayak oyunlarıyla sürdürüyorlar. Böyle olmayabilir, ha evet bu ceza getirir ama zaten tüm köksüz erkekler de gönüllü ceza görmedi mi?
Modern dans, ayrılmaktır, ‘ma’dır, sonsuz hiçliktir, asla ev yoktur…
‘Seyahatname 2010’u şimdiden bekliyorum.
(21-22 Şubat 2001)
·
Ek
Metnin ‘Gösteri Simultane Notları’ bölümüne, gösterideki dansçılardan birinin yazdığı karşı metin:
Merhaba.... Temsili izlediğinize sevindim... Ayrıca eleştirilerinizi de okudum... Sizin sert üslubunuz beni gerçekten ilgilendirmiyor ama fazla acımasız olduğunuzu söylemeden edemeyeceğim. Pek beğenmediğinizi anladım ama bu eser gercekten inanılmaz bir ekip çalışmasıydı... Bunları gözardı ettiğinizi düşünüyorum... Sabah akşam operadaydık... Bazen sabahladık, evlerde toplandık, tartıştık, kavga ettik, çünkü eser sadece Beyhan Murphy’nin değil, MDT’nun eseri oldu... Kimi zaman aksesuarcı, kostümcü, kameraman, ışıklarını veren, kablo bağlayan insanlar olduk... Hepsi içtendi tabii ki... Kimi zaman sakatlıklar, ölümler yaşadık.... Ama provalar hiç durmadı... Mesela İzmit turnesinde birimizin babası vefat etti... Çok acıydı... Ağladık... Ama akşam seyahate devam ettik, ölen babanın kızı ise, kendisini son seyahatine uğurlamaya gitti... Sahnedeki seyahate ise, ben devam ettim... Hayatımın en zor dansı ve yolculuğu oldu... İstanbul’da eserde olmadığım halde Beyhan Hanım, benim de oynamamı istedi... Belirli toplu ansamble danslar haricinde, her yaptığım doğaçlamaydı, çünkü provasız çıktım... İnanılmaz keyifliydi... Anlayacağınız, eser hayatımızın bir parçasıydı... Her eleştirinizi dinlerim ama duygu konusunda sizinle hem fikir değilim... Duyguya gelince… Herkes, tüm içtenliği ile dans etti... Kimse, herhangi bir kimlige bürünmeden, gayet doğal davrandı... Bu eser, onlarca ‘workshop’ın sonucunda ortaya çıktı... Beyhan Hanım, bize önce rejiyi anlattı, daha sonra Çelebi hakkında pek çok yazı okuduk... Ayrıca geçmişte yaşamış olan ve günümüzde de var olan divaneler araştırılarak bu hale sokuldu... Sahnenin kalabalıklığına gelince... Seyahat!!! İnsan yalnız da seyahat etse, onlarca kişi de, kendisi ile birlikte aynı yolları geçer... Kalabalık olabilir; bu sizin geniş açı ile bakamadığınızın bir göstergesidir bence... Keman! Onun gücü müzikalitesinde saklı... Anlayana... Kostüm!!! Ten rengi??? Anlamsiz bir eleştiri.... Valiz? ‘İçeri Girilmez’ bölümü için özellikle seçildi!!! Dikkatli izlemelisiniz... Yol da var, kapı da... Sopalar kapıyı temsil ediyor Reha Bey... Zihnimizin ne kadar dolu olduğunu, ancak bizim provalarımızı ve ‘work-shop’larımızı izleyip katılabilseydiniz, daha açık anlayabilirdiniz.... ‘Vuslat’ bölümü tamamen doğaçlamadır... Her temsil farklı oluyor... Kenar oyunları tamamen doğaçlama, ayrıca çelebilerin ‘slow-motion’ geçişi de doğaçlama... Cambazlardan büyücülere geçiş de doğaçlama... ‘Korku-paranoya’ bölümü, herkesin kendi gerçek korku ve paranoyalarıdır, doğaçlamadır, hiç bir hareket fikslenmemiştir... Meltem’in de metinleri, Orhan Pamuk’a ait... Okumanızı isterdim... Evliya Çelebi’nin haritası yoktu ama bizim var Reha bey... Suskunluk tüm oyun boyunca zaten var... Akla sonda gelmedi... Sadece uygun olan yere monte edildi... Eserdeki bölümler sırası ile oluşturulmadı... ‘Hep ölüm’ değil, yaşam ve ölüm’ demeliydiniz… bence her ikisi de aynı, yani her ikisi de bir yere ‘seyahat’ ama yine de eleştirilerinize saygıduyuyorum... Teşekkürler... Haklı olduğunuz taraflar da var ama daha yalın bir ifade ile anlatmanızı dilerdim... Ama yine de iyi bir eleştirmen değilsiniz... Şafak Kahraman Kaptan’dan alıntılarınız da beni güldürdü. Keşke gelseniz de, birebir tartışabilsek.... Ayrıca, Beyhan Hanım’la acilen tanışmanız gerek... Öğrenmenin yaşı yoktur Reha Bey.... Eseri bir kerede çözmeniz zor olmuş bence… Tekrar seyretmenizi isterim... Bu kez sadece dansçılara bakmayı deneyin, aynı anda tüm konuyu algılayamamışsınız, 3. temsilde de müziği dinlemeye çalışın, 4.’sünde de kulise bekleriz... Teşekkürler... Görüşmek dilegi ile... Alkışlamayı deneyin, her sanatçı alkışlanmaya değerdir... Ben sizi, acımasız ve gereksiz olsa da, yazdığınız metninizi alkışlıyorum şu anda... Çünkü, hem seyredip, hem not almak, her yiğidin harcı değildir. Ama aynı esnada pek çok şeyi kaçırmışsınız... Yazmadan izlemeyi deneyin... Kendinize iyi bakın...
(28 Şubat 2001)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder